Yükleniyor
Mitoloji sevenler buraya! "Türk Mitoloji ve Destanlarında Tanrılar" çıktı!
SATIN AL

Son Eklenenler

latest

Teknoloji

Teknoloji

İnternet

İnternet

İncelemeler

İnceleme

Bilim

Bilim

Anime ve Manga

Listeler

Liste

Oyunlar

NPC Miles Morales kimdir?

Hiç yorum yok

Dijital çağda içerik üretimi, pek çok kişi için bir kariyer haline geldi. Özellikle TikTok gibi canlı yayın platformları, yetenekli ve yaratıcı bireylerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlayabiliyor. "NPC Miles Morales" olarak bilinen Malik Ambersley, TikTok'da Miles Morales karakterini canlandırarak büyük bir takipçi kitlesi edindi. 

NPC terimi  oyunlarında oyuncular tarafından kontrol edilmeyen karakterleri ifade ediyor. Ambersley de TikTok Live yayınlarında Miles Morales karakterini bir NPC gibi canlandırarak popülerlik kazandı. Yayınlarında genellikle önceden belirlenmiş cümleler kullanan, jest ve mimiklerini sınırlı tutan Ambersley, izleyicilerine gerçek bir video oyunu karakterini izliyormuş hissi yaşatıyor. Bu sıra dışı performansı, onu kısa sürede TikTok'ta fenomen haline getirdi.

Malik, 2021 yılında TikTok'ta görünüşte rastgele videolar yayınlayarak başladı. Daha sonra, pandemi sırasında bir pizza dağıtım görevlisi olarak çalışırken bahşiş almadığı için sinir krizi geçirdiği bir video ortaya çıktı. Malik, bahşişlerin ailesini geçindirmek için önemli olduğunu belirtti. 2023 baharında, Miles Morales karakterini canlandırarak ve halka açık yerlerde NPC canlı yayınları yaparak popülerlik kazandı. İzleyiciler onun karaktere uyduğunu ve Miles Morales'in sesini mükemmel bir şekilde taklit edebildiğini anladı.


NPC yayınları Ambersley ile başlamadı. Son birkaç yıldır bu tarz yayınlar oldukça fazla yapılıyor ve hayli izleniyor. Bu yayınların popüler olmasının en önemli faktörlerden biri, izleyicilerle etkileşim. Yayınlarında TikTok hediyelerine tepki veren yayıncılar, izleyicilerinin gönderdiği hediyelere göre farklı davranışlar sergileyerek büyük beğeni kazanıyor. Örneğin en büyük hediyelerden biri olan galaksi gönderildiğinde yayıncıların da tepkisi büyük oluyor. NPC Miles galaksi gönderildiğinde kameradan kayboluyor, başka bir evrene çekiliyormuş gibi yapıyor ve sonra tekrar kameraya geri dönüyor. Bu etkileşimli yayınlar izleyicilere sanki bir oyununda NPC ile etkileşim kuruyormuş hissi yaşatıyor.

Ambersley'nin ünü, TikTok ile sınırlı kalmadı. Twitch'in popüler yayıncılarından Kai Cenat ile ortak yayınlar da gerçekleştirdi. Yayınlarından birinde Cenat, Ambersley'i karakterinden çıkarmaya çalıştı. Ambersley, başlangıçta karakterini korumaya çalışsa da Cenat'ın ısrarları sonucunda kısa süreliğine de olsa rolünden çıktı.

Ancak NPC Miles Morales'in yükselişi, zorluklarla doluydu. Bir keresinde polis tarafından kovalandı, bir diğerinde ise yayını çeşitli sebeplerle kesmek zorunda kaldı. Nisan 2024'te ise TikTok Live yayını sırasında soyuldu. Bir yaya ile etkileşim halindeyken telefonu kimliği belirsiz bir kişi tarafından çalınan Ambersley, yayını durdurmak zorunda kaldı. Kısa bir süre sonra yayına geri dönen Ambersley, soyulduğunu açıkladı ve daha sonra yayınına karakteri ile devam etti.  Bir gün sonra yayınladığı bir videoda, yaşadığı olaydan sonra insanlara karşı güvenini kaybettiğini ve içerik üreticiliğine devam edip edemeyeceğinden emin olmadığını söyledi. Gözyaşları içinde yaptığı açıklamada, "Siz kazandınız, siz kazandınız. Bildiğiniz gibi dün gece soyuldum." dedi. "Size en iyi yayıncı olmaya çalışıyorum ama siz her canlı yayında bana böyle davranınca bunu yapamıyorum." Ambersley, kendisini düzenli olarak destekleyenlere teşekkür etse de NPC Miles Morales yayınlarına veya içerik üreticiliğine devam edip etmeyeceğinden emin olmadığını belirtti.

Ambersley, daha önce de sosyal medya üzerinden maddi zorluklar yaşadığını ve evsiz olduğunu paylaşmıştı. Çölde çektiği bir videoda, "Herkes hayatının mükemmel olduğunu düşünüyor. Sosyal medyadaki herkes zengin ve ünlü. Ben değilim." dedi. Aynı videonun ilerleyen dakikalarında ise "Bugün biri olmayabilirim ama yarın biri olabilirim." diyerek umudunu koruduğunu gösterdi.

Polygon, Ambersley ile iletişime geçmeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Ambersley'nin hikayesi, dijital çağda içerik üreticiliğinin getirdiği zorlukları ve başarıya giden yolun iniş çıkışlarla dolu olduğunu gözler önüne seriyor. Bir yandan TikTok gibi platformlar, yetenekli bireylerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlarken, diğer yandan içerik üreticileri, çevrimiçi ve gerçek hayatta çeşitli zorluklarla mücadele etmek zorunda kalabiliyor. Ambersley, NPC Miles Morales karakteriyle büyük bir başarı elde etse de yaşadığı zorluklar, bu yolculuğun sanıldığı kadar kolay olmadığını gösteriyor.

MrBeast, KSI ve Logan Paul’un yeni ürünü Lunchly neden eleştiriliyor?

Hiç yorum yok

 Dünyanın en popüler YouTuber’ları arasında yer alan MrBeast, Logan Paul ve KSI, Eylül sonunda “Lunchly” adını verdikleri hazır öğle yemeği ürününü piyasaya sürdü. Bu yeni girişim, çocuklar için hazırlanan bir tür "Lunchables" stili yemek seti sunuyor ve üç farklı çeşit ile karşımıza çıkıyor: Pizza, Nachos ve Turkey Stack ‘Ems. Ürün, aynı zamanda MrBeast’in çikolata markası Feastables’ın çikolata barı ve Paul ile KSI’in düşük şekerli enerji içeceği Prime ile birlikte geliyor. Paul, Lunchly’nin çocuklara yönelik "daha sağlıklı bir alternatif" olarak lanse edildiğini söylese de, ürün piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra ciddi eleştirilerle karşılaştı. Birçok tüketici, bu öğle yemeğinin çocuklar için sağlıklı olmadığını iddia ederken, üründe küflenmiş peynir bulunduğu yönünde şikayetler de artış gösterdi.

Lunchly’nin "daha sağlıklı bir alternatif" olarak tanıtılmasına rağmen, birçok uzman ve YouTuber bu iddiayı sorguladı. Ünlü YouTuber ve aile hekimi Doctor Mike, Lunchly’nin sağlıklı bir seçenek olduğunu iddia eden açıklamaları çürütmek için bir video yayınladı. Doctor Mike, Lunchly’nin besin değerlerinin ABD Tarım Bakanlığı’nın (USDA) okul öğle yemekleri için belirlediği standartları karşılamadığını belirtti. Özellikle, ürünün kalori ve doymuş yağ oranları bakımından çocuklar için önerilen seviyelere ulaşmadığına dikkat çekti. Sonuç olarak, Lunchly’nin “anlamlı derecede daha sağlıklı” bir seçenek olarak kabul edilemeyeceğini ifade etti.

MrBeast ve Logan Paul’un bu yeni ürünle ilgili eleştirilerinin artmasının bir diğer nedeni ise Lunchly ürünlerinde bulunan küf vakaları oldu. YouTube’un popüler içerik üreticilerinden Rosanna Pansino, Lunchly ürününü denediği bir video çekerek ürünün içinde küflenmiş peynir bulduğunu iddia etti. Pansino’nun bu videosu milyonlarca kez izlenirken, pek çok sosyal medya kullanıcısı da Lunchly ürünlerinde benzer sorunlarla karşılaştıklarını belirten paylaşımlar yaptı. TikTok'ta çok sayıda kullanıcı, Lunchly yemek setlerini açtıklarında küflenmiş peynir bulduklarını dile getirdi ve bu paylaşımlar hızla yayıldı.

Logan Paul ve KSI, bu küf iddialarına kamuoyuna yönelik açıklamalar yaparak yanıt verdiler. Logan Paul’un podcast programı Impaulsive'a katılan KSI, Rosanna Pansino’nun iddialarına alaycı bir dille yanıt verdi. Logan Paul ise ürünün FDA tarafından geri çağrıldığı iddialarını yalanlayarak Lunchly ürünlerinin hala market raflarında bulunduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bu açıklamalar sırasında küf iddialarını küçümser bir tavır sergileyen ikili, sosyal medya kullanıcılarının tepkisini çekti.

Lunchly ürünlerine gelen bu yoğun eleştiriler ve müşteri şikayetlerine rağmen, MrBeast henüz resmi bir açıklama yapmadı. Bu durum, birçok kişi tarafından eleştiri konusu oldu ve markanın müşteri memnuniyeti konusunda ne kadar hassas olduğu sorgulanmaya başlandı. Lunchly faciası, YouTube dünyasında içerik üreticilerinin reklam iş birlikleri ve marka oluşturma süreçlerinde dikkat etmeleri gereken unsurlar konusunda önemli bir örnek olarak tarihe geçti.

Amerika Birleşik Devletleri Meksika-Amerika Savaşı'nı neden başlattı?

Hiç yorum yok

1846 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında, sınır anlaşmazlığı ve toprak talepleri nedeniyle büyük bir savaş patlak verdi. Bu savaşın çıkış nedeni, ABD’nin Meksika sınırını ihlal ettiğini ileri sürmesi ve Meksikalı askerlerin Amerikan askerlerine ateş açtığını iddia etmesiydi. Bu olay, Teksas’ın ABD tarafından ilhak edilmesi sonrasında yaşanan sınır belirsizliğiyle daha da karmaşık hale gelmişti. ABD, Teksas'ın yanı sıra, Meksika'nın Kaliforniya ve New Mexico toprakları üzerinde de hak iddia ediyordu. Meksika ise bu iddialara karşı çıkarak, sınırın daha güneyde Nueces Nehri boyunca olması gerektiğini savunuyordu.

Polk ve ABD’nin Batıya Doğru Genişleme İsteği

ABD Başkanı James Polk, uzun zamandır Meksika'nın batısındaki topraklara göz dikmiş durumdaydı. Amerikan kamuoyunda "Kader Manifestosu" (Manifest Destiny) olarak bilinen, kıtanın batıya doğru genişletilmesi gerektiğine dair bir inanç vardı. Bu ideal, Amerikan hükümetinin politikalarına yön vermişti ve Polk, bu genişleme hedefine ulaşmak için Meksika ile savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. Polk'un amacı, ABD’nin sınırlarını Pasifik Okyanusu'na kadar genişleterek, yeni ticaret fırsatları ve doğal kaynaklara ulaşmaktı.

ABD Kongresi, 1846 Mayıs ayında savaş ilan ederek Polk'un genişleme politikasını destekledi. Bu savaş, Meksika'nın egemenlik haklarına yönelik bir tehdit olarak görülse de ABD kamuoyunun büyük kısmı, Polk'un "saldırıya uğrayan" taraf olduğu iddiasını kabul etti.

ABD’nin Meksika’yı İşgali ve Savaşın Gelişimi

ABD, sınır bölgesine General Zachary Taylor komutasında büyük bir ordu gönderdi ve bu adım savaşın fitilini ateşledi. Meksika ordusunun Amerikalı askerlere ateş açmasıyla gerilim iyice tırmandı. Polk, bu olayı halkın desteğini almak için kullanarak, Meksika'nın saldırgan bir ülke olduğu propagandasını yaptı. Savaş ilanıyla birlikte ABD, Meksika topraklarına hızlı bir ilerleme başlattı ve çok sayıda savaşta zafer kazandı. Savaş süreci boyunca Meksika, askeri olarak zor durumda kaldı ve ABD’ye karşı koymakta zorlandı.

ABD'nin Diplomatik Girişimleri ve John Slidell'in Görevi

Savaştan önce, Polk, Meksika ile toprak anlaşmazlıklarını çözmek amacıyla Kongre üyesi John Slidell'i diplomatik bir görevle Meksika'ya göndermişti. Slidell’in görevi, Meksika topraklarını satın almak için pazarlık yapmaktı, ancak Meksika hükümeti, bu teklifi egemenliklerine bir tehdit olarak gördüğü için müzakere etmeyi reddetti. Diplomasi yoluyla başarısız olan Polk, askeri müdahaleyi zorunlu bir çözüm olarak görmeye başladı.

ABD, Meksika topraklarını ele geçirmeyi başaramadığı diplomatik çabaların ardından, Teksas’ın bağımsızlığını tanıyan bir anlaşmaya varmak ve sınırlarını genişletmek için savaşın gerekliliğini savundu. ABD kamuoyu başlangıçta savaşın kaçınılmaz olduğuna inanıyordu; ancak savaş uzadıkça, Polk’un asıl amacının toprak elde etmek olduğu yönündeki eleştiriler artmaya başladı.

Meksika Savaşı’nın Sonuçları ve Guadalupe Hidalgo Antlaşması

Savaş, iki yıl süren yoğun çatışmaların ardından 1848 yılında Guadalupe Hidalgo Antlaşması ile sona erdi. Bu antlaşmaya göre, Meksika, ABD’ye Teksas’ın yanı sıra Kaliforniya ve New Mexico bölgelerini de devretmek zorunda kaldı. ABD, bu büyük toprak kazanımıyla kıtadaki varlığını önemli ölçüde genişletti. Savaş, ABD'nin Latin Amerika üzerindeki nüfuzunu arttırırken, Meksika için büyük bir toprak kaybı ve ekonomik yıkım anlamına geliyordu.

Sonuç olarak, Amerikan kamuoyunda genişlemeye yönelik büyük bir istek ve Polk’un liderliğiyle Meksika’ya karşı yürütülen savaş, ABD’nin batıya doğru yayılma politikasının en somut örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

Dünya’nın Çekirdeği Aniden Soğusaydı Ne Olurdu?

Hiç yorum yok
Genellikle Dünya'nın çekirdeği sadece çok sıcak ve ateşli bir bölge olarak bilinir. Fakat bu bakış açısı, çekirdeğin işlevini tam anlamıyla yansıtmıyor. Çekirdek, aslında katı iç çekirdek ve erimiş sıvıdan oluşan dış çekirdek şeklinde iki farklı bölümden oluşuyor. Her iki katmanda da büyük oranda demir bulunuyor. Ancak iç çekirdek yoğun katı bir küre iken, dış çekirdek erimiş ve sıvı forma sahip.

Bu iki katmanın birbiriyle olan etkileşimi, Dünya'nın manyetik alanını üretmede kritik bir rol oynuyor. Dış çekirdekteki sıvı demir, Dünya'nın dönüşüyle birlikte hareket ediyor. Bu hareketler ise Coriolis etkisiyle (okunuş: Koriolis), belirli bir düzen içinde, sarmal şekilde dönüyor. Bu akışlar rastgele değil. Taylor sütunu adı verilen, dönen akışkanların silindirik yapılar halinde organize olduğu bir sistem oluşturuyor. Taylor sütunları, dış çekirdekteki akımların düzenli ve sabit olmasını sağlıyor.


Bu hareketler, manyetik alanın temelini oluşturuyor. Peki bu nasıl oluyor? Burada devreye Ampere Yasası giriyor. Bu yasa, elektriksel akımların manyetik alanlar üretebildiğini söylüyor. Dış çekirdekteki sıvı demirin oluşturduğu bu dairesel akımlar, Dünya'nın manyetik alanını meydana getiriyor. Bir elektrik kablosundan akım geçtiğinde etrafında küçük bir manyetik alan oluşur. Yani, elektrik akımı manyetik bir alan üretir. Ampere Yasası tam olarak bunu anlatıyor. Dünya'nın dış çekirdeğindeki sıvı demir de benzer bir şekilde hareket ediyor. Tıpkı elektrik akımının oluşturduğu gibi, bu sıvı demirin akışı da büyük bir manyetik alan yaratıyor. Bu manyetik alan ise sadece çekirdeğin çevresinde değil, tüm gezegenimizi sararak bir kalkan görevi görüyor. Güneş'ten gelen zararlı parçacıklara ve kozmik radyasyona karşı Dünya'yı koruyor.

Dünya’nın manyetik alanı, aslında yaşamın sürmesi için vazgeçilmez bir koruyucu. Bu alan olmadan, atmosferimiz solar rüzgarlar ve kozmik radyasyon tarafından soyulabilir ve yeryüzündeki tüm canlılar aşırı radyasyonla karşı karşıya kalırdı. Bu da DNA mutasyonları gibi pek çok zararlı etkiye neden olur, yaşam şartlarını ciddi şekilde zorlaştırırdı.

Ancak manyetik alan nasıl sürdürülebiliyor? Cevap yine çekirdekte saklı. Dış çekirdekteki erimiş demir ve diğer iletken maddeler, Dünya'nın dönüşüyle hareket ediyor ve elektrik akımları oluşturuyor. İç çekirdeğin ısısı ise dış çekirdeğe doğru sürekli bir ısı transferi sağlıyor. Bu ısı, dış çekirdekte konveksiyon akımlarını tetikliyor ve manyetik alanı daha da güçlendiriyor. Tüm bu dengeli süreç, Dünya’nın manyetik alanını güçlü tutuyor ve gezegenimizi korumaya devam ediyor.

Ancak bu denge de sonsuza kadar sürmüyor. Zamanla çekirdekteki enerji, manyetik difüzyon adı verilen bir süreçle yavaş yavaş azalıyor. Yani manyetik alan zamanla zayıflıyor. Ancak bu süreç o kadar yavaş gerçekleşiyor ki, çekirdekten gelen sürekli ısı, bu kaybı dengeliyor ve manyetik alanın varlığını koruyor.

Peki, ya Dünya'nın çekirdeği birdenbire soğusaydı? Bu tamamen teorik bir senaryo, ama düşünmeye değer. Eğer iç çekirdekten gelen ısı tamamen kaybolursa, manyetik alan zayıflamaya ve sonunda kaybolmaya başlar. Bu da gezegenimizi güneşten gelen radyasyon ve kozmik ışınlara karşı savunmasız bırakır. Atmosferin soyulmasıyla birlikte yüzeydeki yaşam da ciddi zarar görürdü. Genetik mutasyonlar artar, bitki örtüsü yok olur ve yaşam koşulları neredeyse imkânsız hale gelirdi.

Dahası, çekirdeğin soğuması Dünya’nın jeolojik yapısını da etkilerdi. Çekirdekteki ısı, aynı zamanda tektonik hareketleri de destekliyor. Eğer bu ısı kaybolursa, plakalar hareket etmeyi bırakır, volkanik faaliyetler durur ve Dünya jeolojik olarak durağan hale gelir. Bu durum, karbon döngüsünü ve uzun vadeli iklim dengesini de olumsuz etkilerdi. Volkanlar, atmosferdeki önemli gazların kaynağıdır; dolayısıyla volkanik faaliyetlerin durması, atmosferin bileşimini de değiştirebilirdi.

Ancak merak etmeyin! Dünya’nın çekirdeği bir anda soğumaz. Bu tür değişiklikler milyonlarca yıl içinde yavaş yavaş gerçekleşir. Yani, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi çok uzun bir süreç alır ve canlılar bu değişimlere zamanla uyum sağlayabilir. Ancak, bu tür düşünce deneyleri bize Dünya’nın ne kadar hassas dengeler üzerinde durduğunu gösteriyor.

Özetle, Dünya'nın çekirdeği sadece sıcak bir bölge değil; gezegenimizin manyetik kalkanını oluşturan, yaşamı mümkün kılan ve jeolojik süreçleri yönlendiren dinamik bir sistemdir. Çekirdeğin soğuması fikri bilim kurguya benzese de, bu düşünce, çekirdeğin ve manyetik alanın önemini anlamamız için önemli bir hatırlatma. Bilim insanları, Dünya’nın çekirdeği ve manyetik alanı üzerine çalışarak, sadece kendi gezegenimizi daha iyi anlamakla kalmıyor, aynı zamanda evrendeki diğer yaşanabilir gezegenleri keşfetmek için de önemli bilgiler ediniyor.

Eğer bu tür içerikleri seviyorsanız, videomuzu beğenmeyi ve kanala abone olmayı unutmayın. Yeni videolarda görüşmek üzere!

Ücretli olmasıyla dikkat çeken Kagi arama motoru nedir?

Hiç yorum yok

İnterneti her gün kullanıyoruz ve çoğumuz bilgiye ulaşmak için arama motorlarına başvuruyoruz. Peki, hiç bu arama motorlarına neden para vermediğimizi düşündünüz mü? Google, Yandex, DuckDuckGo gibi hizmetler bize ücretsiz gibi görünse de aslında büyük bir bedel ödüyoruz: verilerimiz. Google, 2023 yılında sadece Amerika Birleşik Devletleri'nden 76 milyar dolar reklam geliri elde etti. Bu da kullanıcı başına yılda 277 dolar, yani aylık 23 dolar demek. Peki, verilerimiz karşılığında ücretsiz arama motoru kullanmak gerçekten mantıklı mı?

Reklam gelirine dayalı bu model, arama motorlarının tarafsızlığını olumsuz etkiliyor. Reklam verenler, Google'a para ödeyerek arama sonuçlarında üst sıralarda yer alıyor ve bu da gerçekten aradığımız bilgiye ulaşmamızı zorlaştırıyor. Hatta bazı arama motorları, reklam verenlerin tıklamasını sağlamak için manipülasyonlar bile yapabiliyor. Kagi, bu noktada farklı bir model sunuyor: ücretli ve reklamsız bir arama motoru.


Artıları

  • Reklamsız ve Tarafsız Sonuçlar: Kagi, reklam gelirine dayalı bir model kullanmadığı için arama sonuçları tamamen tarafsız ve kullanıcı odaklı. Bu, özellikle akademik araştırma yapanlar veya belirli bir konu hakkında detaylı bilgi arayanlar için büyük bir avantaj.
  • Gelişmiş Özelleştirme Seçenekleri: Kagi, web sitelerini engelleme, güvenilir kaynakları önceliklendirme ve özelleştirilmiş "lens"ler kullanma gibi birçok seçenek sunarak kullanıcıların arama deneyimlerini kişiselleştirmesine olanak tanıyor.
    • Web Sitesi Kontrolü: Belirli web sitelerini tamamen engelleyebilir veya önceliklendirebilirsiniz. Örneğin, sürekli reklam gösteren veya güvenilir bulmadığınız haber sitelerini engelleyebilirsiniz.
    • Lensler: Forumlar, akademik araştırmalar, küçük bloglar gibi belirli kategorilerdeki sonuçları filtrelemek için lensler kullanabilirsiniz. Bu, aradığınız bilgiye daha hızlı ve kolay ulaşmanızı sağlar.
  • Yapay Zeka Entegrasyonu: Kagi, arama sonuçlarını özetleme, ek sorular sorma ve web sayfalarını analiz etme gibi özellikler sunan güçlü bir yapay zeka entegrasyonuna sahip.
    • Özetleme: Uzun makaleleri veya web sayfalarını okumak yerine Kagi'nin yapay zekası ile kısa ve öz bir özet alabilirsiniz.
    • Ek Sorular: Bir arama sonucuna dair daha fazla bilgi edinmek için yapay zekaya ek sorular sorabilirsiniz.
  • Hızlı ve Verimli: Kagi, arama sonuçlarını hızlı bir şekilde sunarak kullanıcıların zamandan tasarruf etmesini sağlıyor.
  • Gizlilik Odaklı: Kagi, arama sorgularınızı ve yapay zeka verilerini saklamadığını iddia ediyor.
  • Sürekli Gelişim: Kagi sürekli olarak yeni özellikler ekleyerek kullanıcı deneyimini iyileştirmeye çalışıyor.

Eksileri

  • Ücretli Olması: Kagi, aylık 10 dolarlık bir üyelik ücreti talep ediyor. Bu, birçok kullanıcı için caydırıcı olabilir, özellikle de ücretsiz alternatiflere alışkın olanlar için.
    • Sınırlı Ücretsiz Plan: Kagi'nin 5 dolarlık planı aylık 300 arama ile sınırlı. Bu, aktif internet kullanıcıları için yeterli olmayabilir.
  • Tam Anomimlik Sağlamaması: Kagi'yi kullanmak için bir hesap oluşturmanız gerekiyor. Bu da isim, soy isim ve kredi kartı bilgileri gibi kişisel verilerinizi paylaşmanız anlamına geliyor.
  • Açık Kaynak Kodlu Olmaması: Kagi'nin gizlilik politikası ne kadar şeffaf olursa olsun, açık kaynak kodlu olmadığı için tamamen güvenilir olup olmadığını bilmek zor.
  • Türkiye'ye Özel Fiyatlandırma Eksikliği: Kagi'nin aylık 10 dolarlık ücreti, Türkiye'deki kullanıcılar için pahalı olabilir.

Sonuç olarak, Kagi reklam bombardımanına tutulmadan kaliteli ve özelleştirilmiş arama sonuçları arayanlar için iyi bir alternatif. Kişiselleştirilmiş arama deneyimi ve yapay zeka özellikleri, Kagi'yi diğer arama motorlarından ayırıyor. Ancak, aylık 10 dolarlık ücret herkes için uygun olmayabilir. Özellikle öğrenciler veya arama motorlarını nadir kullananlar için Kagi'nin sunduğu avantajlar maliyetini karşılamayabilir. Yine de, internet deneyimini daha verimli ve kişisel hale getirmek isteyenler Kagi'yi deneyebilirler.

Kabare Gösterileri ve Tarihsel Gelişimi

Hiç yorum yok

Kabare, yüzyıllardır insanları eğlendiren, düşündüren ve bir araya getiren bir sanat formu. Müzik, dans, skeçler, monologlar ve siyasi hiciv gibi çeşitli unsurları bir araya getiren kabare, her zaman toplumsal ve kültürel değişimlerin nabzını tutmuştur. Bu blog yazısında, kabarenin kökenlerine, tarihsel gelişimine ve günümüzdeki örneklerine bakarak bu büyüleyici dünyayı keşfedeceğiz.

"Kabare" kelimesi, 12. yüzyılda Picard veya Valon dillerindeki "küçük oda" anlamına gelen "camberete" veya "cambret" kelimelerinden gelmektedir. İlk basılı kullanımı ise 1275 tarihli bir Tournai belgesinde "kaberet" olarak geçmektedir.15. yüzyılın sonlarında Paris'te ortaya çıkan kabareler, şarap ve yiyecek sunmaları, masaların örtülü olması ve fiyatın kupa yerine tabak başına alınması gibi özellikleriyle tavernalardan ayrılıyordu.18.yüzyılda, kafelerde müzik, şarkıcılar veya sihirbazlar eşliğinde yemek sunan "cafe-concert" veya "cafe-chantant" ortaya çıktı. Bunlardan en ünlüsü, Palais-Royal'in mahzenlerinde kör müzisyenlerden oluşan küçük bir orkestraya sahip olan Cafe des Aveugles idi.Modern anlamdaki ilk kabare ise 1881'de Rodolphe Salis tarafından Montmartre'ın bohem mahallesinde kurulan Le Chat Noir idi. Le Chat Noir, Paris'in zengin ve ünlüleriyle Montmartre ve Pigalle'in bohemleri ve sanatçılarını bir araya getirdi.1889'da açılan Moulin Rouge, çatısındaki büyük kırmızı yel değirmeni taklidiyle ünlendi ve Fransız Cancan'ı doğuran mekan oldu. Şarkıcılar Mistinguett ve Édith Piaf'ı ve mekan için posterler yapan ressam Toulouse-Lautrec'i meşhur etti.2 0. yüzyılda sinemanın rekabetiyle karşı karşıya kalan kabareler, daha gösterişli ve karmaşık yapımlar sunmaya başladı. Örneğin, 1911'de Olympia Paris yapımcısı Jacques Charles, gösterileri için büyük bir merdiven yarattı. 1920'lerde buranın yıldızları arasında Amerikalı şarkıcı ve dansçı Josephine Baker da vardı.

Farklı Kültürlerde Kabare:

  • Hollanda: "Kleinkunst" olarak adlandırılan kabare, genellikle tiyatrolarda sergilenen popüler bir eğlence biçimidir. Genellikle stand-up komedisi, tiyatro ve müziğin bir karışımıdır ve sıklıkla toplumsal temaları ve siyasi hiciv içerir.
  • Almanya: 1901'de Überbrettl'in kurulmasıyla gelişen Alman kabaresi, 1920'lerin ortalarındaki Weimar döneminde siyasi hiciv ve kara mizahla karakterize edildi.
  • Polonya: "Kleynkunst" olarak da bilinen Polonya kabaresi, genellikle televizyonda yayınlanan canlı bir eğlence biçimidir ve çoğunlukla komedi skeçleri, monologlar, stand-up komedisi, şarkılar ve sansürleri atlatmak için çift anlamlı sözcüklerle gizlenmiş siyasi hicivden oluşur.
  • Amerika Birleşik Devletleri: 1911'de Jesse Louis Lasky tarafından Fransız kabare geleneğinden ithal edilen Amerikan kabaresi, özellikle caz müziğinin etkisiyle farklı performans stilleri geliştirdi. Chicago kabaresi, büyük grup topluluklarına odaklanırken, New York kabaresi Nina Simone, Bette Midler, Eartha Kitt, Peggy Lee ve Hildegarde gibi ünlü vokalistlere odaklandı.
  • Birleşik Krallık: 1912'de Frida Strindberg tarafından açılan Cabaret Theatre Club, daha sonra The Cave of the Golden Calf olarak bilindi ve Londra'ya kabare konseptini tanıttı.
  • İran: Tahran'daki kabarelerin ana merkezlerinden biri Laleh-Zar Caddesiydi. Ünlü İran kabareleri 1979 yılına kadar şehirde aktifti ve birçok yerli sanatçıyı tanıttı.

Kaynaklarda yer alan Governor Livingston Lisesi'nin 2023 ve 2024 kabare gecelerinden alınan transkriptler, günümüzde kabarenin nasıl canlı ve çeşitli bir sanat formu olduğunu göstermektedir. Öğrenciler tarafından gerçekleştirilen bu gösteriler, Broadway müzikallerinden popüler şarkılara, caz standartlarından enstrümantal eserlere kadar geniş bir yelpazede müzikal performanslar sunmaktadır. Ayrıca, komedi skeçleri, dans gösterileri ve hatta gayda performansları da yer almaktadır. Bu örnekler, kabarenin genç yetenekleri desteklemeye ve farklı sanat formlarını bir araya getirmeye devam ettiğini göstermektedir.

Kabare, yüzyıllardır insanları eğlendiren, düşündüren ve bir araya getiren dinamik bir sanat formudur. Kökenlerinden bugüne, sürekli olarak evrim geçirmiş, farklı kültürlerde kendine özgü yorumlar kazanmış ve günümüzde hala popülerliğini korumaktadır. Kabare, sadece bir eğlence biçimi değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel değişimlerin bir yansıması ve sanatsal ifade özgürlüğünün kutlamasıdır.

2024'te İzleyebileceğiniz Kitap Uyarlaması Filmler

Hiç yorum yok
Son zamanlarda kitapların beyaz perdeye uyarlanması, hem edebiyat tutkunları hem de sinema meraklıları için heyecan verici bir gelişme haline geldi. Tanıdık hikayeler, yeni bir bakış açısıyla izleyicilere sunuluyor. Edward Ashton’ın Mickey 17’sinden Colleen Hoover’ın It Ends With Us’una kadar birbirinden ilginç uyarlamalar, 2024’te bizi bekliyor. Bu filmlerin bazıları hali hazırda vizyona girmiş olsa da bazıları hale çekim sürecinde ve 2024'te yayınlanıp yayınlanmayacakları kesin değil. 

Mickey 17

Edward Ashton'ın Mickey 17 adlı romanında, Mickey genellikle tehlikeli uzay görevlerine gönderilen ve her öldüğünde yeniden üretilen bir klondur. Ancak yedinci versiyon olan Mickey7, bu döngüyü kırmaya ve işler üzerinde kontrol sahibi olmaya karar verir. Bu sürükleyici hikayeden uyarlanan Mickey 17 filminde Robert Pattinson, Toni Collette ve Mark Ruffalo başrolleri paylaşıyor. Filmin önümüzdeki yılın başlarında vizyona girmesi bekleniyor ve bilim kurgu severler için büyük bir merak konusu.

Wicked


Gregory Maguire'in Wicked Witch of the West adlı kitabından uyarlanan Wicked, bu kez sinema dünyasında yeniden hayat buluyor. Başrollerde Cynthia Erivo, Ariana Grande ve Michelle Yeoh'un yer aldığı film, bu yılın merakla beklenen filmleri arasında.

It Ends With Us

Colleen Hoover'ın ödüllü romanı It Ends With Us, bir kadının eski sevgilisinin geri dönmesiyle tehdit altına giren aşk hikayesini anlatıyor. Blake Lively'nin başrolde yer aldığı bu romanın film uyarlaması, Ağustos ayında izleyicilerle buluştu. 

Harold and the Purple Crayon

Zachary Levi, Zooey Deschanel ve Lil Rel Howery gibi oyuncuları kadrosunda bulunduran ve Harold and the Purple Crayon kitabından uyarlanan film, bu yıl vizyona girdi. Zorlu bir üretim sürecinin ardından izleyicilerle buluşan film, ne yazık ki gişede beklenen başarıyı yakalayamadı.  

Uglies

Scott Westerfeld'in Uglies serisi, distopik bir dünyada geçen etkileyici bir gençlik hikayesi sunuyor. Netflix’te Eylül ayında yayınlanan film uyarlamasında, Joey King ve Laverne Cox gibi büyük isimler başrolleri paylaşıyor. Uglies'in bize sunduğu dünyada herkes 16 yaşına kadar "çirkin" kabul ediliyor. Bu yaştan sonra tören eşliğinde estetik operasyonlarla "güzel" yapılarak tüm fiziksel farklılıklar ortadan kaldırılıyor. 

Eğer film hakkında daha detaylı bir inceleme okumak isterseniz, buradan incelemeye göz atabilirsiniz.

Cold Storage

David Koepp'in Cold Storage adlı romanında, üç sıradışı bireyin, gezegeni tehdit eden ölümcül bir organizmanın yayılmasını durdurmak için güçlerini birleştirmesi gerekmektedir. Gerilim dolu bu hikayenin film uyarlamasında, başrolde Liam Neeson yer alıyor. Filmin önümüzdeki yıl vizyona girmesi bekleniyor ve heyecanla beklenen yapımlar arasında.
 

Rothko

Soyut dışavurumculuğun öncülerinden Mark Rothko'nun ölümünden sonra, eserlerinin vasiyetname uygulayıcıları tarafından değerlerinin çok altında fiyatlara satılması, sanat dünyasında büyük bir tartışmaya yol açtı. Bu olay ve sonrasında patlak veren yasal savaşlar, The Legacy of Mark Rothko adlı kitapta detaylıca ele alınıyor. Kitaptan uyarlanan filmde, Rothko'yu usta oyuncu Russell Crowe canlandırıyor. Crowe'a ek olarak Aaron Taylor-Johnson, Jared Harris ve Michael Stuhlbarg gibi güçlü isimlerden oluşan geniş bir oyuncu kadrosu da filme dahil. Defalarca ertelenen filmin bu yıl vizyona girip girmeyeceği henüz kesinleşmemiş olsa da, Rothko'nun hikayesine ilgi duyan ve biyografi türündeki filmleri seven izleyicilerin merakla bekleyeceği bir yapım olacak. 

Landing on My Feet

Olimpiyat altın madalyalı Kerri Strug'ın otobiyografisi Landing on My Feet: A Diary of Dreams, Olivia Wilde'ın yönetmenliğinde Perfect adlı bir film olarak beyaz perdeye uyarlanıyor. Film, Strug'ın kariyerini ve unutulmaz başarı hikayesini konu alacak. Şu anda yapım ön hazırlık aşamasında olduğundan, henüz bir prömiyer tarihi açıklanmadı, ancak proje spor ve biyografi severler arasında büyük merak uyandırıyor.
 

The Amateur

Robert Littell'in romanı "The Amateur," karısının Londra'daki bir terör saldırısında trajik bir şekilde hayatını kaybetmesinin ardından, intikam arayışına giren bir CIA kriptografının hikayesini anlatıyor. Üstlerinden saldırının sorumlularını takip etmelerini talep eder, ancak iç önceliklerinden dolayı harekete geçmeyeceklerini anladığında, kendi adaletini sağlamak için teşkilata şantaj yaparak kendini eğitmelerini sağlar ve intikamını almak için yola koyulur. Daha önce 1981'de bir filme uyarlanan kitap, Rami Malek ve Rachel Brosnahan'ın başrollerini paylaştığı yeni bir filmle yeniden ele alınıyor.

The Substance (2024) Film İncelemesi

Hiç yorum yok

 The Substance (2024), body horror türünü seven izleyiciler için sarsıcı bir deneyim sunan bir yapım. Yönetmenliğini Coralie Fargeat'in üstlendiği film, yaşlanma korkusu, kimlik krizi ve eğlence sektöründe yer edinme mücadelesi gibi temaları derinlemesine işlerken, aynı zamanda bu konuları rahatsız edici bir biçimde ve mide bulandırıcı derecede ayrıntılı sahnelerle işliyor. Başrollerde Demi Moore ve Margaret Qualley gibi isimlerin yer aldığı film, sadece korkutucu ve tedirgin edici sahneleriyle değil, aynı zamanda toplumsal eleştirileriyle de dikkat çekiyor. Moore’un canlandırdığı Elizabeth Sparkle, gençliğini ve eski ihtişamını geri kazanmak isteyen bir oyuncu. Sparkle bunları kazanmak için başvurduğu bir yöntemle, modern dünyanın güzellik ve şöhret takıntısını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

The Substance, Elizabeth Sparkle’ın düşüşe geçmiş kariyeri ve yaşlanmaya karşı verdiği savaşı temel alarak başlıyor. Yaşlanmış ve eski popülerliğini kaybetmiş olan Elizabeth, kariyerini ve hayatını geri kazanmak için son bir çare arayışına giriyor. Bu noktada filmde "The Substance" adı verilen gizemli bir madde devreye giriyor. Fakat Elizabeth, bu maddeyi kullanarak kendini gençleştirmiyor. Onun yerine kendinin Sue adını verdiği genç ve kusursuz bir versiyonunu yaratıyor. Margaret Qualley’nin canlandırdığı Sue, Elizabeth’in gençliğinin bir temsili olarak karşımıza çıkıyor. Fakat bu beden Elizabeth ile aynı anda var olmuyor. Filmde de sıklıkla belirtildiği gibi bu kişiler ayrı kişiler değil. Tek bir kişi. Bu yüzden aynı anda var olamıyorlar, yedi günlük döngülerle hayat yaşamaya başlıyorlar. Bu da bir süre sonra Elizabeth’in arka plana itildiği ve bu yeni benliğiyle dönüşümlü olarak yaşamak zorunda kaldığı bir düzen başlatıyor.

Film, bir yandan yaşlanma korkusunu ve gençlik takıntısını işlerken, diğer yandan da eğlence sektörünün acımasız doğasını gözler önüne seriyor. Elizabeth, genç ve güzelliği sayesinde Sue’nun kazandığı başarı ve gençlikle baş edemiyor.. Sue’nun hızla ünlü olması, Elizabeth'in özlemini duyduğu hayatı onun gözleri önünde yaşaması, Elizabeth’in duygusal çöküşüne yol açan olayları başlatıyor. 

İlk yarıda etkileyici ve şok edici olan body horror unsurları, film ilerledikçe giderek artan bir yoğunluk kazanıyor. Özellikle Elizabeth'in bedeninin yavaş yavaş çöküşü ve Sue'nun bedenini kontrol etme arzusu, hem fiziksel hem de psikolojik bir gerilim yaratıyor. Ancak bu yoğunluk, filmin ikinci yarısında -en azından bende- yorucu bir hale gelmeye başladı. İlk başlarda heyecan verici olan bu grotesk sahneler, film ilerledikçe çok sık tekrar edildiği için bence izleyici üzerinde aynı etkiyi yaratmamaya başlayabilir. Sonlara doğru film, rahatsız edici unsurları birbiri ardına sıralıyor.

Margaret Qualley ve Demi Moore'un performansları, filmin en güçlü yanlarından biri. Özellikle Qualley'nin Sue olarak ortaya çıkışı, filmin enerjisini bir anda yükseltiyor. Sue'nun sahnelerinde göz kamaştıran bir performans sergileyen Qualley, filmin estetik açıdan da en parlak anlarını yaratıyor. 

Filmin alt metni oldukça zengin. Basitçe anlatmak gerekirse, kadınların yaşlandıkça değersiz görülmesi ve bu algıyı aşmak için kendilerini bir canavara dönüştürme pahasına yaşlanmayı durdurmaya çalışmaları gibi bir tema işleniyor.

Ancak bu mesaja dair iki eleştirim var. İlk olarak, bu konunun tüm ayrıcalıklara sahip bir Hollywood yıldızı etrafında ele alınması, mesajın derinliğini ve etkisini ciddi şekilde azaltıyor. Çünkü kadınların, yaşlandıktan sonra toplum tarafından dışlanması sorunu, modern toplumun en üst kademesinde yaşayan Hollywood aktrislerinden çok, orta sınıf kadınları daha fazla etkiliyor. Bu nedenle, bu tarz bir konu, bizim gibi sıradan insanlar için çok daha etkileyici olabilirdi.

İkinci eleştirim, hem ilk eleştirimin devamı niteliğinde hem de daha genel bir eleştiri. Orta sınıf kadınları üzerinden düşünecek olursak, evet, bu kadınlar hayatlarını tamamen güzellikleri üzerine kurmuyorlar. Kendilerini hem kişisel olarak hem de mesleklerinin gerektirdiği ölçüde geliştirmeleri büyük önem taşıyor. Ancak aynı durum kadın oyuncular için de geçerli değil mi? Nicole Kidman, Helena Bonham Carter, Salma Hayek, Sandra Bullock, Laura Linney, Jodie Foster, Julianne Moore, Emma Thompson, Jamie Lee Curtis gibi birçok 50’lerini geçmiş kadın oyuncu, istedikleri yaşa kadar başarılı şekilde oyunculuk yapabiliyor.

Ancak güzellikleriyle öne çıkan oyuncuların yaşlandıklarında yerlerinin doldurulacağı gerçeği, hem erkek hem de kadın oyuncular için geçerli. Bu durumun kadınlar açısından daha önemli olduğunu inkar etmiyorum. Fakat gençliklerinde bu durumu önlemeye çalışmak, kadın oyuncuların kendi ellerinde değil mi? İlk eleştirimin bu noktada devreye girdiğini tekrar hatırlatmak istiyorum. Kadınların yaşlanınca emekli edilmesi ve değersizleştirilmesi, ünlülerden çok toplumun genelindeki kadınların yaşadığı bir problem. Yönetmenin de bu sorunun farkında olduğunu düşünüyorum, çünkü filmde Elizabeth Sparkle’ı ödüllü ve başarılı bir oyuncu olarak betimlemiş. Bu nedenle, iyi bir oyuncu olmasına rağmen gözden çıkarılmış.

Sonuç olarak, ikinci eleştirim filmden çok toplumsal bir eleştiri. Ayrıca, toplumun bir ferdi olan ve ünlü olmayan bir kadın yönetmenin bu durumu, sıradan kadınlar üzerinden anlatmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.

Buna rağmen, The Substance toplumsal eleştirileriyle düşündürmeyi başaran bir yapım. Kadınların yaşlanma korkusuyla başa çıkmak için nasıl fiziksel ve psikolojik yıkıma uğradıklarını gözler önüne sererken, gençliğin ve güzelliğin her şey demek olmadığına dair güçlü bir mesaj veriyor. Ancak bu mesaj, daha geniş bir toplumsal kesimi hedef alsaydı, daha etkili olabilirdi. 

Filmin teknik açıdan da oldukça başarılı olduğunu belirtmek gerek. Sinematografi, özellikle Sue'nun gençliği ve Elizabeth'in yaşlılığı arasındaki zıtlıkları etkili bir şekilde yansıtıyor. Ses tasarımı ise gerilimi artıran unsurlardan biri olarak dikkat çekiyor. Ses efektleri ve sahne geçişleri, filmin atmosferine katkı sağlayarak izleyiciyi ekran başında tutmayı başarıyor. Filmin uzun süresine rağmen, bu teknik başarılar sayesinde izleyici, sahnelere odaklanmaya devam ediyor.

Sonuç olarak The Substance, modern sinemada body horror sevenlerin çok hoşuna gidecek, düşündürücü ve aynı zamanda rahatsız edici bir film. Margaret Qualley ve Demi Moore’un etkileyici performansları, filmin en güçlü yanlarından biri. Ancak filmin toplumsal mesajı, daha geniş bir perspektiften ele alınmış olsaydı, çok daha derin bir etki yaratabilirdi. Yine de, korku severler için unutulmaz sahneler ve etkileyici bir sinematografi sunan bu yapım, türünün öne çıkan filmlerinden biri olmayı başarıyor.

İyi

"The Substance" body horror için unutulmaz sahneler ve etkileyici bir sinematografi sunan, türü seven ve sevmeyen herkesin keyifli vakitler geçireceği bir yapım.

League of Legends, yeni eklenen Gacha sistemi ve 250 dolarlık kostüm ile tepki çekiyor

Hiç yorum yok

League of Legends'ın yeni kostüm kategorisi "Exalted" ile birlikte gelen Arcane Fractured Jinx kostümü, oyuncular arasında büyük tartışmalara yol açtı. 16 Ekim 2024 tarihinde Riot Games'in resmi sitesinde yayınlanan "/dev: Exalted Skins, the Mythic Shop, and Nexus Finishers" başlıklı makalede tanıtılan bu kostüm, oyuncuların aşina olmadığı bir sistem olan Gacha sistemi ile elde edilebiliyor.

Riot Games, Exalted kostümleri "hiper-özel" kostümler isteyen oyuncular için tasarladığını belirtiyor ve bu kostümlere erişimin de farklı bir sistemle sağlanacağını ifade ediyor. Arcane Fractured Jinx kostümü, iki yeni model, üç farklı form ve Jinx'in 2. Sezon yolculuğunu yansıtan yeni bir seslendirme ile geliyor. Oyuncular, DJ Sona kostümünde olduğu gibi, Ctrl+5 tuş kombinasyonuyla bağlı "slot makinesi mekaniği" kullanarak formlar arasında geçiş yapabilecek.

Bu kostümü elde etmek için oyuncuların "Sanctum" adı verilen yeni bir sistemde "Ancient Sparks" adı verilen bir para birimi kullanmaları gerekiyor. Her biri 400 RP değerinde olan Ancient Sparks ile oyuncular, %0,5 düşme oranıyla kostümü kazanma şansına sahipler. Sistemde bulunan kötü şans koruması sayesinde oyuncular en fazla 80 çekiliş sonunda kostümü garantili olarak elde edebilecekler. 80 çekilişin toplam maliyeti ise 32.000 RP, yani yaklaşık 250 dolar.

Bu yeni sistem ve yüksek fiyatlandırma politikası, League of Legends topluluğunda büyük tepkiye yol açtı. r/leagueofjinx ve r/ADCMains subredditlerinde yapılan paylaşımlarda oyuncular, bu sistemi "açgözlü" ve "yırtıcı" olarak nitelendiriyor. Birçok oyuncu, 250 dolar gibi bir meblağın yalnızca bir kostüm için çok fazla olduğunu, özellikle de Riot Games'in bir gün önce birçok çalışanı işten çıkardığı düşünüldüğünde, bu durumun "duyarsız" olduğunu belirtiyor.

Oyuncular, Riot Games'in FOMO yani kaçırma korkusu taktiklerini kullanarak oyuncuları harcamaya zorladığını düşünüyor. Kostümün sınırlı süreli olması ve daha sonra tekrar ne zaman satışa sunulacağının belirsiz olması, oyuncuları hemen satın almaya teşvik ediyor. Bazı oyuncular, gacha sisteminin normal gacha oyunlarından farklı olarak, kostümün bir daha asla dönüşü olmayacağını ve bu durumun sistemi daha da kötüleştirdiğini belirtiyor.

Sonuç olarak bazı oyuncular ise bu sistemi savunuyor ve kimsenin kostümü satın almak zorunda olmadığını belirtse de Arcane Fractured Jinx kostümü ve 250 dolarlık gacha sistemi, League of Legends topluluğunda büyük bir tartışma konusu olmaya devam edecek gibi. Oyuncuların tepkileri ve Riot Games'in bu tepkilere nasıl yanıt vereceği ise merak konusu.

Riot Games daha fazla çalışanını işten çıkarıyor

Hiç yorum yok
League of Legends stüdyosu Riot Games, -biraz da mantıksız bir şekilde- League ekibinin gelecekte “bugün olduğundan daha da büyük” olacağının sözünü verirken, bir başka işten çıkarma turunu daha duyurdu.

İşten çıkarmalarla ilgili haber Riot'un kurucu ortağı Marc Merrill tarafından X'te yayınlanan bir mesajla geldi ve Merrill Riot'un “Lig deneyimini şimdi ve uzun vadede geliştirmeye devam edebilmemiz için ekiplerimizde ve çalışma şeklimizde değişiklikler yaptığını” söyledi.

Merrill, “Değişikliklerin bir parçası olarak, bazı rolleri ortadan kaldırmak gibi zor bir karar aldık,” diye yazdı. “Bu, tasarruf etmek için personel sayısını azaltmakla ilgili değil; Lig'in 15 yıl ve sonrasında da harika olmaya devam etmesi için doğru uzmanlığa sahip olduğumuzdan emin olmakla ilgili. Ekip etkinliği ekip büyüklüğünden daha önemli olsa da, League'in bir sonraki aşamasını geliştirirken League ekibi eninde sonunda bugün olduğundan daha da büyük olacak.”

Merrill daha sonraki bir yazısında ise “başarının bir soruna daha fazla insan ya da para harcamakla ilgili olmadığını” ve asıl önceliğin “doğru ekibe, doğru önceliklere ve oyuncuların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik sürdürülebilir bir yaklaşıma sahip olmak” olduğunu söyledi.

Merrill, “Eğer yanlış sorunları çözüyorsak, daha fazla kaynak bunu düzeltmeyecektir,” diye yazdı. “Mesele sadece daha büyük değil, daha akıllı ve daha sağlıklı inşa etmektir.”

Bir Riot temsilcisi PC Gamer'a yaptığı açıklamada, League of Legends'taki 27 geliştiricinin ve Riot'un yayıncılık işindeki beş kişinin işten çıkarıldığını söyledi. İşten çıkarmalar, Riot'un 530 çalışanını işten çıkarmasının ve 2019'da dış stüdyolarla tek oyunculu League of Legends oyunları yapmak için başlattığı Riot Forge programını kapatmasının ardından bir yıldan kısa bir süre sonra gerçekleşti. 

CEO Dylan Jadeja o dönemde Riot'un “yeterince keskin bir odağı olmayan bir şirket” haline geldiğini ve devam eden çok fazla projenin karşılığını alamadığını söyledi, ancak ekledi: “Bunu hissedarları yatıştırmak veya üç aylık kazanç rakamlarına ulaşmak için yapmıyoruz - bu kararı aldık çünkü bu bir gereklilik. Oyuncular için uzun vadeli bir odaklanmayı sürdürmek için bunu yapmamız gerekiyor.”


Kaynak: https://www.pcgamer.com/games/moba/riot-games-lays-off-more-employees-but-says-the-league-of-legends-team-will-be-even-larger-in-the-future/

© all rights reserved
made with by templateszoo