Mitoloji sevenler buraya! "Türk Mitoloji ve Destanlarında Tanrılar" çıktı!
SATIN AL
ikon

Kültür

Amerika Birleşik Devletleri Meksika-Amerika Savaşı'nı neden başlattı?

Hiç yorum yok

05 Kasım 2024

1846 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında, sınır anlaşmazlığı ve toprak talepleri nedeniyle büyük bir savaş patlak verdi. Bu savaşın çıkış nedeni, ABD’nin Meksika sınırını ihlal ettiğini ileri sürmesi ve Meksikalı askerlerin Amerikan askerlerine ateş açtığını iddia etmesiydi. Bu olay, Teksas’ın ABD tarafından ilhak edilmesi sonrasında yaşanan sınır belirsizliğiyle daha da karmaşık hale gelmişti. ABD, Teksas'ın yanı sıra, Meksika'nın Kaliforniya ve New Mexico toprakları üzerinde de hak iddia ediyordu. Meksika ise bu iddialara karşı çıkarak, sınırın daha güneyde Nueces Nehri boyunca olması gerektiğini savunuyordu.

Polk ve ABD’nin Batıya Doğru Genişleme İsteği

ABD Başkanı James Polk, uzun zamandır Meksika'nın batısındaki topraklara göz dikmiş durumdaydı. Amerikan kamuoyunda "Kader Manifestosu" (Manifest Destiny) olarak bilinen, kıtanın batıya doğru genişletilmesi gerektiğine dair bir inanç vardı. Bu ideal, Amerikan hükümetinin politikalarına yön vermişti ve Polk, bu genişleme hedefine ulaşmak için Meksika ile savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. Polk'un amacı, ABD’nin sınırlarını Pasifik Okyanusu'na kadar genişleterek, yeni ticaret fırsatları ve doğal kaynaklara ulaşmaktı.

ABD Kongresi, 1846 Mayıs ayında savaş ilan ederek Polk'un genişleme politikasını destekledi. Bu savaş, Meksika'nın egemenlik haklarına yönelik bir tehdit olarak görülse de ABD kamuoyunun büyük kısmı, Polk'un "saldırıya uğrayan" taraf olduğu iddiasını kabul etti.

ABD’nin Meksika’yı İşgali ve Savaşın Gelişimi

ABD, sınır bölgesine General Zachary Taylor komutasında büyük bir ordu gönderdi ve bu adım savaşın fitilini ateşledi. Meksika ordusunun Amerikalı askerlere ateş açmasıyla gerilim iyice tırmandı. Polk, bu olayı halkın desteğini almak için kullanarak, Meksika'nın saldırgan bir ülke olduğu propagandasını yaptı. Savaş ilanıyla birlikte ABD, Meksika topraklarına hızlı bir ilerleme başlattı ve çok sayıda savaşta zafer kazandı. Savaş süreci boyunca Meksika, askeri olarak zor durumda kaldı ve ABD’ye karşı koymakta zorlandı.

ABD'nin Diplomatik Girişimleri ve John Slidell'in Görevi

Savaştan önce, Polk, Meksika ile toprak anlaşmazlıklarını çözmek amacıyla Kongre üyesi John Slidell'i diplomatik bir görevle Meksika'ya göndermişti. Slidell’in görevi, Meksika topraklarını satın almak için pazarlık yapmaktı, ancak Meksika hükümeti, bu teklifi egemenliklerine bir tehdit olarak gördüğü için müzakere etmeyi reddetti. Diplomasi yoluyla başarısız olan Polk, askeri müdahaleyi zorunlu bir çözüm olarak görmeye başladı.

ABD, Meksika topraklarını ele geçirmeyi başaramadığı diplomatik çabaların ardından, Teksas’ın bağımsızlığını tanıyan bir anlaşmaya varmak ve sınırlarını genişletmek için savaşın gerekliliğini savundu. ABD kamuoyu başlangıçta savaşın kaçınılmaz olduğuna inanıyordu; ancak savaş uzadıkça, Polk’un asıl amacının toprak elde etmek olduğu yönündeki eleştiriler artmaya başladı.

Meksika Savaşı’nın Sonuçları ve Guadalupe Hidalgo Antlaşması

Savaş, iki yıl süren yoğun çatışmaların ardından 1848 yılında Guadalupe Hidalgo Antlaşması ile sona erdi. Bu antlaşmaya göre, Meksika, ABD’ye Teksas’ın yanı sıra Kaliforniya ve New Mexico bölgelerini de devretmek zorunda kaldı. ABD, bu büyük toprak kazanımıyla kıtadaki varlığını önemli ölçüde genişletti. Savaş, ABD'nin Latin Amerika üzerindeki nüfuzunu arttırırken, Meksika için büyük bir toprak kaybı ve ekonomik yıkım anlamına geliyordu.

Sonuç olarak, Amerikan kamuoyunda genişlemeye yönelik büyük bir istek ve Polk’un liderliğiyle Meksika’ya karşı yürütülen savaş, ABD’nin batıya doğru yayılma politikasının en somut örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

Dünya’nın Çekirdeği Aniden Soğusaydı Ne Olurdu?

Hiç yorum yok
Genellikle Dünya'nın çekirdeği sadece çok sıcak ve ateşli bir bölge olarak bilinir. Fakat bu bakış açısı, çekirdeğin işlevini tam anlamıyla yansıtmıyor. Çekirdek, aslında katı iç çekirdek ve erimiş sıvıdan oluşan dış çekirdek şeklinde iki farklı bölümden oluşuyor. Her iki katmanda da büyük oranda demir bulunuyor. Ancak iç çekirdek yoğun katı bir küre iken, dış çekirdek erimiş ve sıvı forma sahip.

Bu iki katmanın birbiriyle olan etkileşimi, Dünya'nın manyetik alanını üretmede kritik bir rol oynuyor. Dış çekirdekteki sıvı demir, Dünya'nın dönüşüyle birlikte hareket ediyor. Bu hareketler ise Coriolis etkisiyle (okunuş: Koriolis), belirli bir düzen içinde, sarmal şekilde dönüyor. Bu akışlar rastgele değil. Taylor sütunu adı verilen, dönen akışkanların silindirik yapılar halinde organize olduğu bir sistem oluşturuyor. Taylor sütunları, dış çekirdekteki akımların düzenli ve sabit olmasını sağlıyor.


Bu hareketler, manyetik alanın temelini oluşturuyor. Peki bu nasıl oluyor? Burada devreye Ampere Yasası giriyor. Bu yasa, elektriksel akımların manyetik alanlar üretebildiğini söylüyor. Dış çekirdekteki sıvı demirin oluşturduğu bu dairesel akımlar, Dünya'nın manyetik alanını meydana getiriyor. Bir elektrik kablosundan akım geçtiğinde etrafında küçük bir manyetik alan oluşur. Yani, elektrik akımı manyetik bir alan üretir. Ampere Yasası tam olarak bunu anlatıyor. Dünya'nın dış çekirdeğindeki sıvı demir de benzer bir şekilde hareket ediyor. Tıpkı elektrik akımının oluşturduğu gibi, bu sıvı demirin akışı da büyük bir manyetik alan yaratıyor. Bu manyetik alan ise sadece çekirdeğin çevresinde değil, tüm gezegenimizi sararak bir kalkan görevi görüyor. Güneş'ten gelen zararlı parçacıklara ve kozmik radyasyona karşı Dünya'yı koruyor.

Dünya’nın manyetik alanı, aslında yaşamın sürmesi için vazgeçilmez bir koruyucu. Bu alan olmadan, atmosferimiz solar rüzgarlar ve kozmik radyasyon tarafından soyulabilir ve yeryüzündeki tüm canlılar aşırı radyasyonla karşı karşıya kalırdı. Bu da DNA mutasyonları gibi pek çok zararlı etkiye neden olur, yaşam şartlarını ciddi şekilde zorlaştırırdı.

Ancak manyetik alan nasıl sürdürülebiliyor? Cevap yine çekirdekte saklı. Dış çekirdekteki erimiş demir ve diğer iletken maddeler, Dünya'nın dönüşüyle hareket ediyor ve elektrik akımları oluşturuyor. İç çekirdeğin ısısı ise dış çekirdeğe doğru sürekli bir ısı transferi sağlıyor. Bu ısı, dış çekirdekte konveksiyon akımlarını tetikliyor ve manyetik alanı daha da güçlendiriyor. Tüm bu dengeli süreç, Dünya’nın manyetik alanını güçlü tutuyor ve gezegenimizi korumaya devam ediyor.

Ancak bu denge de sonsuza kadar sürmüyor. Zamanla çekirdekteki enerji, manyetik difüzyon adı verilen bir süreçle yavaş yavaş azalıyor. Yani manyetik alan zamanla zayıflıyor. Ancak bu süreç o kadar yavaş gerçekleşiyor ki, çekirdekten gelen sürekli ısı, bu kaybı dengeliyor ve manyetik alanın varlığını koruyor.

Peki, ya Dünya'nın çekirdeği birdenbire soğusaydı? Bu tamamen teorik bir senaryo, ama düşünmeye değer. Eğer iç çekirdekten gelen ısı tamamen kaybolursa, manyetik alan zayıflamaya ve sonunda kaybolmaya başlar. Bu da gezegenimizi güneşten gelen radyasyon ve kozmik ışınlara karşı savunmasız bırakır. Atmosferin soyulmasıyla birlikte yüzeydeki yaşam da ciddi zarar görürdü. Genetik mutasyonlar artar, bitki örtüsü yok olur ve yaşam koşulları neredeyse imkânsız hale gelirdi.

Dahası, çekirdeğin soğuması Dünya’nın jeolojik yapısını da etkilerdi. Çekirdekteki ısı, aynı zamanda tektonik hareketleri de destekliyor. Eğer bu ısı kaybolursa, plakalar hareket etmeyi bırakır, volkanik faaliyetler durur ve Dünya jeolojik olarak durağan hale gelir. Bu durum, karbon döngüsünü ve uzun vadeli iklim dengesini de olumsuz etkilerdi. Volkanlar, atmosferdeki önemli gazların kaynağıdır; dolayısıyla volkanik faaliyetlerin durması, atmosferin bileşimini de değiştirebilirdi.

Ancak merak etmeyin! Dünya’nın çekirdeği bir anda soğumaz. Bu tür değişiklikler milyonlarca yıl içinde yavaş yavaş gerçekleşir. Yani, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi çok uzun bir süreç alır ve canlılar bu değişimlere zamanla uyum sağlayabilir. Ancak, bu tür düşünce deneyleri bize Dünya’nın ne kadar hassas dengeler üzerinde durduğunu gösteriyor.

Özetle, Dünya'nın çekirdeği sadece sıcak bir bölge değil; gezegenimizin manyetik kalkanını oluşturan, yaşamı mümkün kılan ve jeolojik süreçleri yönlendiren dinamik bir sistemdir. Çekirdeğin soğuması fikri bilim kurguya benzese de, bu düşünce, çekirdeğin ve manyetik alanın önemini anlamamız için önemli bir hatırlatma. Bilim insanları, Dünya’nın çekirdeği ve manyetik alanı üzerine çalışarak, sadece kendi gezegenimizi daha iyi anlamakla kalmıyor, aynı zamanda evrendeki diğer yaşanabilir gezegenleri keşfetmek için de önemli bilgiler ediniyor.

Eğer bu tür içerikleri seviyorsanız, videomuzu beğenmeyi ve kanala abone olmayı unutmayın. Yeni videolarda görüşmek üzere!

Ücretli olmasıyla dikkat çeken Kagi arama motoru nedir?

Hiç yorum yok

İnterneti her gün kullanıyoruz ve çoğumuz bilgiye ulaşmak için arama motorlarına başvuruyoruz. Peki, hiç bu arama motorlarına neden para vermediğimizi düşündünüz mü? Google, Yandex, DuckDuckGo gibi hizmetler bize ücretsiz gibi görünse de aslında büyük bir bedel ödüyoruz: verilerimiz. Google, 2023 yılında sadece Amerika Birleşik Devletleri'nden 76 milyar dolar reklam geliri elde etti. Bu da kullanıcı başına yılda 277 dolar, yani aylık 23 dolar demek. Peki, verilerimiz karşılığında ücretsiz arama motoru kullanmak gerçekten mantıklı mı?

Reklam gelirine dayalı bu model, arama motorlarının tarafsızlığını olumsuz etkiliyor. Reklam verenler, Google'a para ödeyerek arama sonuçlarında üst sıralarda yer alıyor ve bu da gerçekten aradığımız bilgiye ulaşmamızı zorlaştırıyor. Hatta bazı arama motorları, reklam verenlerin tıklamasını sağlamak için manipülasyonlar bile yapabiliyor. Kagi, bu noktada farklı bir model sunuyor: ücretli ve reklamsız bir arama motoru.


Artıları

  • Reklamsız ve Tarafsız Sonuçlar: Kagi, reklam gelirine dayalı bir model kullanmadığı için arama sonuçları tamamen tarafsız ve kullanıcı odaklı. Bu, özellikle akademik araştırma yapanlar veya belirli bir konu hakkında detaylı bilgi arayanlar için büyük bir avantaj.
  • Gelişmiş Özelleştirme Seçenekleri: Kagi, web sitelerini engelleme, güvenilir kaynakları önceliklendirme ve özelleştirilmiş "lens"ler kullanma gibi birçok seçenek sunarak kullanıcıların arama deneyimlerini kişiselleştirmesine olanak tanıyor.
    • Web Sitesi Kontrolü: Belirli web sitelerini tamamen engelleyebilir veya önceliklendirebilirsiniz. Örneğin, sürekli reklam gösteren veya güvenilir bulmadığınız haber sitelerini engelleyebilirsiniz.
    • Lensler: Forumlar, akademik araştırmalar, küçük bloglar gibi belirli kategorilerdeki sonuçları filtrelemek için lensler kullanabilirsiniz. Bu, aradığınız bilgiye daha hızlı ve kolay ulaşmanızı sağlar.
  • Yapay Zeka Entegrasyonu: Kagi, arama sonuçlarını özetleme, ek sorular sorma ve web sayfalarını analiz etme gibi özellikler sunan güçlü bir yapay zeka entegrasyonuna sahip.
    • Özetleme: Uzun makaleleri veya web sayfalarını okumak yerine Kagi'nin yapay zekası ile kısa ve öz bir özet alabilirsiniz.
    • Ek Sorular: Bir arama sonucuna dair daha fazla bilgi edinmek için yapay zekaya ek sorular sorabilirsiniz.
  • Hızlı ve Verimli: Kagi, arama sonuçlarını hızlı bir şekilde sunarak kullanıcıların zamandan tasarruf etmesini sağlıyor.
  • Gizlilik Odaklı: Kagi, arama sorgularınızı ve yapay zeka verilerini saklamadığını iddia ediyor.
  • Sürekli Gelişim: Kagi sürekli olarak yeni özellikler ekleyerek kullanıcı deneyimini iyileştirmeye çalışıyor.

Eksileri

  • Ücretli Olması: Kagi, aylık 10 dolarlık bir üyelik ücreti talep ediyor. Bu, birçok kullanıcı için caydırıcı olabilir, özellikle de ücretsiz alternatiflere alışkın olanlar için.
    • Sınırlı Ücretsiz Plan: Kagi'nin 5 dolarlık planı aylık 300 arama ile sınırlı. Bu, aktif internet kullanıcıları için yeterli olmayabilir.
  • Tam Anomimlik Sağlamaması: Kagi'yi kullanmak için bir hesap oluşturmanız gerekiyor. Bu da isim, soy isim ve kredi kartı bilgileri gibi kişisel verilerinizi paylaşmanız anlamına geliyor.
  • Açık Kaynak Kodlu Olmaması: Kagi'nin gizlilik politikası ne kadar şeffaf olursa olsun, açık kaynak kodlu olmadığı için tamamen güvenilir olup olmadığını bilmek zor.
  • Türkiye'ye Özel Fiyatlandırma Eksikliği: Kagi'nin aylık 10 dolarlık ücreti, Türkiye'deki kullanıcılar için pahalı olabilir.

Sonuç olarak, Kagi reklam bombardımanına tutulmadan kaliteli ve özelleştirilmiş arama sonuçları arayanlar için iyi bir alternatif. Kişiselleştirilmiş arama deneyimi ve yapay zeka özellikleri, Kagi'yi diğer arama motorlarından ayırıyor. Ancak, aylık 10 dolarlık ücret herkes için uygun olmayabilir. Özellikle öğrenciler veya arama motorlarını nadir kullananlar için Kagi'nin sunduğu avantajlar maliyetini karşılamayabilir. Yine de, internet deneyimini daha verimli ve kişisel hale getirmek isteyenler Kagi'yi deneyebilirler.

Kabare Gösterileri ve Tarihsel Gelişimi

Hiç yorum yok

31 Ekim 2024

Kabare, yüzyıllardır insanları eğlendiren, düşündüren ve bir araya getiren bir sanat formu. Müzik, dans, skeçler, monologlar ve siyasi hiciv gibi çeşitli unsurları bir araya getiren kabare, her zaman toplumsal ve kültürel değişimlerin nabzını tutmuştur. Bu blog yazısında, kabarenin kökenlerine, tarihsel gelişimine ve günümüzdeki örneklerine bakarak bu büyüleyici dünyayı keşfedeceğiz.

"Kabare" kelimesi, 12. yüzyılda Picard veya Valon dillerindeki "küçük oda" anlamına gelen "camberete" veya "cambret" kelimelerinden gelmektedir. İlk basılı kullanımı ise 1275 tarihli bir Tournai belgesinde "kaberet" olarak geçmektedir.15. yüzyılın sonlarında Paris'te ortaya çıkan kabareler, şarap ve yiyecek sunmaları, masaların örtülü olması ve fiyatın kupa yerine tabak başına alınması gibi özellikleriyle tavernalardan ayrılıyordu.18.yüzyılda, kafelerde müzik, şarkıcılar veya sihirbazlar eşliğinde yemek sunan "cafe-concert" veya "cafe-chantant" ortaya çıktı. Bunlardan en ünlüsü, Palais-Royal'in mahzenlerinde kör müzisyenlerden oluşan küçük bir orkestraya sahip olan Cafe des Aveugles idi.Modern anlamdaki ilk kabare ise 1881'de Rodolphe Salis tarafından Montmartre'ın bohem mahallesinde kurulan Le Chat Noir idi. Le Chat Noir, Paris'in zengin ve ünlüleriyle Montmartre ve Pigalle'in bohemleri ve sanatçılarını bir araya getirdi.1889'da açılan Moulin Rouge, çatısındaki büyük kırmızı yel değirmeni taklidiyle ünlendi ve Fransız Cancan'ı doğuran mekan oldu. Şarkıcılar Mistinguett ve Édith Piaf'ı ve mekan için posterler yapan ressam Toulouse-Lautrec'i meşhur etti.2 0. yüzyılda sinemanın rekabetiyle karşı karşıya kalan kabareler, daha gösterişli ve karmaşık yapımlar sunmaya başladı. Örneğin, 1911'de Olympia Paris yapımcısı Jacques Charles, gösterileri için büyük bir merdiven yarattı. 1920'lerde buranın yıldızları arasında Amerikalı şarkıcı ve dansçı Josephine Baker da vardı.

Farklı Kültürlerde Kabare:

  • Hollanda: "Kleinkunst" olarak adlandırılan kabare, genellikle tiyatrolarda sergilenen popüler bir eğlence biçimidir. Genellikle stand-up komedisi, tiyatro ve müziğin bir karışımıdır ve sıklıkla toplumsal temaları ve siyasi hiciv içerir.
  • Almanya: 1901'de Überbrettl'in kurulmasıyla gelişen Alman kabaresi, 1920'lerin ortalarındaki Weimar döneminde siyasi hiciv ve kara mizahla karakterize edildi.
  • Polonya: "Kleynkunst" olarak da bilinen Polonya kabaresi, genellikle televizyonda yayınlanan canlı bir eğlence biçimidir ve çoğunlukla komedi skeçleri, monologlar, stand-up komedisi, şarkılar ve sansürleri atlatmak için çift anlamlı sözcüklerle gizlenmiş siyasi hicivden oluşur.
  • Amerika Birleşik Devletleri: 1911'de Jesse Louis Lasky tarafından Fransız kabare geleneğinden ithal edilen Amerikan kabaresi, özellikle caz müziğinin etkisiyle farklı performans stilleri geliştirdi. Chicago kabaresi, büyük grup topluluklarına odaklanırken, New York kabaresi Nina Simone, Bette Midler, Eartha Kitt, Peggy Lee ve Hildegarde gibi ünlü vokalistlere odaklandı.
  • Birleşik Krallık: 1912'de Frida Strindberg tarafından açılan Cabaret Theatre Club, daha sonra The Cave of the Golden Calf olarak bilindi ve Londra'ya kabare konseptini tanıttı.
  • İran: Tahran'daki kabarelerin ana merkezlerinden biri Laleh-Zar Caddesiydi. Ünlü İran kabareleri 1979 yılına kadar şehirde aktifti ve birçok yerli sanatçıyı tanıttı.

Kaynaklarda yer alan Governor Livingston Lisesi'nin 2023 ve 2024 kabare gecelerinden alınan transkriptler, günümüzde kabarenin nasıl canlı ve çeşitli bir sanat formu olduğunu göstermektedir. Öğrenciler tarafından gerçekleştirilen bu gösteriler, Broadway müzikallerinden popüler şarkılara, caz standartlarından enstrümantal eserlere kadar geniş bir yelpazede müzikal performanslar sunmaktadır. Ayrıca, komedi skeçleri, dans gösterileri ve hatta gayda performansları da yer almaktadır. Bu örnekler, kabarenin genç yetenekleri desteklemeye ve farklı sanat formlarını bir araya getirmeye devam ettiğini göstermektedir.

Kabare, yüzyıllardır insanları eğlendiren, düşündüren ve bir araya getiren dinamik bir sanat formudur. Kökenlerinden bugüne, sürekli olarak evrim geçirmiş, farklı kültürlerde kendine özgü yorumlar kazanmış ve günümüzde hala popülerliğini korumaktadır. Kabare, sadece bir eğlence biçimi değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel değişimlerin bir yansıması ve sanatsal ifade özgürlüğünün kutlamasıdır.

Antagonist nedir?

Hiç yorum yok

09 Haziran 2024

Antagonist, bir hikayede genellikle ana karakterin (protagonist) karşısında duran ve onun hedeflerine veya eylemlerine engel olmaya çalışan kişidir. Bu karakter, hikayenin çatışma ve dramatik gerilimini artırarak önemli bir rol oynar. Antagonistler, genellikle kötü niyetli olup ana kahramanı alt etmek için çeşitli hileler ve şiddet yöntemlerine başvururlar.

Türk Dil Kurumu'na (TDK) göre, 'antagonist' kelimesi 'düşman' anlamına gelir. Bu terim, Yunanca kökenlidir ve ilk olarak Aristoteles'in 'Poetika' adlı eserinde kullanılmıştır. Aristoteles, Yunan tragedyalarında baş karakterin karşısında yer alan düşman karakterleri tanımlamak için bu terimi kullanmıştır.

Sinemada, Joker, Thanos, Darth Vader ve Davy Jones gibi karakterler, antagonist örnekleri arasında sayılabilir. Edebiyat alanında ise 'Faust' ve 'Times Arrow' gibi eserlerdeki bazı karakterler antagonist olarak gösterilebilir.

Antagonistler sadece kötülükle sınırlı değildir; bazen protagonist ile farklı ahlaki veya ideolojik bakış açılarına sahip olabilirler. Örneğin, bazı hikayelerde antagonist karakterler, kendi doğruları ve değerleri doğrultusunda hareket ederek karmaşık ve çok boyutlu bir yapıya sahip olabilirler. Bu, hikayeye derinlik katar ve izleyicilerin veya okuyucuların karakterlerle daha fazla bağ kurmasını sağlar. Ayrıca, antagonistlerin motivasyonları ve arka plan hikayeleri, onların neden belirli davranışlarda bulunduklarını anlamamıza yardımcı olur, bu da hikayeye gerçekçilik ve zenginlik katabilir.

İkinci Dalga Feminist Hareket Nedir? Geçmişten Günümüze Feminist Hareketler

Hiç yorum yok

29 Mayıs 2024

Feminizm, toplumsal cinsiyet eşitliği arayışında olan bir ideoloji ve harekettir. Tarihsel olarak üç ana dalgaya ayrılan bu hareket, kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik haklarını savunmak için ortaya çıkmıştır. 

19. Yüzyılın Ortalarından Günümüze: Feminizmin Evrimi


İlk Dalga Feminist Hareket, 19. yüzyılın ortalarında başlayarak kadınların oy hakkı elde etmesiyle zirveye ulaştı. Bu dönem, kadınların toplumsal yaşamdaki varlığını güçlendiren ve onlara siyasi bir ses kazandıran önemli bir dönemeç oldu. 1950'lerin sonlarına doğru başlayan İkinci Dalga Feminizm ise, kadınların iş gücündeki yerini ve eşit haklarını ön plana çıkardı. Bu dönemde, kadınlar sadece ev içi rollerle sınırlı olmadıklarını, iş ve toplum hayatında da aktif roller üstlenebileceklerini gösterdiler. Üçüncü Dalga Feminizm ise daha belirsiz ve tanımlanmamış bir dönemi ifade eder. 1990'ların başında, Anita Hill'in Senato Yargı Duruşmaları sırasındaki ifadeleri ve "riot grrl" müzik hareketi ile başlayan bu dalga, kesişimsellik kavramını benimseyerek trans hakları gibi daha geniş bir yelpazede konuları ele aldı. 

Feminizmin Dönüm Noktaları ve Etkileri


İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem, kadınların iş gücündeki varlığının arttığı ve feminist hareketin yeni bir ivme kazandığı bir dönem oldu. Savaş yıllarında, kadınlar erkeklerin savaşa katılmasıyla boşalan iş pozisyonlarını doldurarak ekonomiye önemli katkılarda bulundular. Savaş sonrasında ise, kadınlar savaş sırasında üstlendikleri rollerin önemini ve eşit haklara sahip olma gerekliliğini vurguladılar. 1950'lerin sonları ve 1960'ların başlarında, toplumsal yapıları sorgulayan hareketler ortaya çıktı. Bu dönemde, sivil haklar hareketi ve iş yerindeki ayrımcılığa karşı çıkan sesler yükseldi. Kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği için daha fazla farkındalık yaratmaya ve değişim talep etmeye başladı. 


Kadın Hareketinin Öncüleri ve Etkileri


Simone de Beauvoir'ın 1949'da yayımlanan "The Second Sex" adlı eseri, toplumun kadınları nasıl algıladığını ve onlara biçtiği rolleri sorgulayan çığır açan bir çalışma oldu. Beauvoir, cinsiyet rollerinin öğrenildiğini ve toplum tarafından kadınlara dayatıldığını vurguladı. Betty Friedan ise, 1963'te "The Feminine Mystique" adlı kitabıyla, beyaz, orta sınıf aile hayatı ve annelik ideallerini sorguladı. Friedan, kadınların ev içi yaşamda hissettikleri mutsuzluğu ve boğulmuşluk duygusunu dile getirdi ve 1950'lerin ideallerinin kadınların çıkarlarına uygun olup olmadığını sorguladı. 

Sonuç olarak Feminizm, tarihin her döneminde farklı şekillerde kendini göstermiş ve toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele etmiştir. Bugün de bu mücadele, daha adil ve eşit bir dünya yaratma hedefiyle devam etmektedir. Kadınların seslerini yükselttiği ve haklarını savunduğu bu hareket, gelecekte de toplumsal değişimin önemli bir parçası olmaya devam edecektir.

İrade terbiyesi nedir? İrade nasıl güçlendirilir?

Hiç yorum yok

18 Şubat 2024

"Doğruyu biliyorum ama yanlışı yapıyorum!" Bu çelişkili cümle, belki de hepimizin zaman zaman dile getirdiği bir yakarıştır. Peki, irademiz neden bu kadar zayıf? Spinoza, Aristoteles ve Pascal gibi felsefi devlerin izinde iradeyi keşfederken, bu sorunun cevabını ve özgürlüğe uzanan yolu aralayacağız.

 

İrade, psikolojide bir eylemi gerçekleştirme yeteneği olarak tanımlanır. Bu, bilinçli bir seçim yapma ve o seçimi uygulama yeteneğini içerir. İrade, genellikle özgürlük ve özerklik ile ilişkilendirilir. Felsefede irade, yüzyıllardır tartışılan bir konudur. Determinizm ve indeterminizm gibi felsefi kavramlar, iradenin doğasını anlamamızı etkiler.


İrade Güçsüzlüğü Nedir?


Akrasia, doğru olduğuna inandığımız bir şeyi yapma yeteneğimizin eksikliği olarak tanımlanır. Bu durum, irademizin zayıflığından kaynaklanır. Akrasia, çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir, örneğin:

  • Duygular: Güçlü duygular, rasyonel düşünmemizi ve doğru seçimler yapmamızı engelleyebilir.Yorgunluk: Yorgun olduğumuzda, irademizi kullanmak daha zordur.
  • Alışkanlıklar: Kötü alışkanlıklar, irademizi zayıflatabilir ve doğru seçimler yapmamızı zorlaştırabilir.


İrade Nasıl Güçlendirilir?


İradeyi güçlendirmenin birkaç yolu vardır. Bunlar:
  • Hedef Belirleme: Ulaşılabilir hedefler belirlemek ve bu hedeflere ulaşmak için plan yapmak, iradeyi güçlendirmeye yardımcı olabilir.
  • Alışkanlık Oluşturma: Sağlıklı ve disiplinli alışkanlıklar oluşturmak, iradeyi güçlendirmeye yardımcı olabilir.
  • Meditasyon: Meditasyon yapmak, dikkat ve konsantrasyonu geliştirmeye yardımcı olabilir, bu da iradeyi güçlendirmeye yardımcı olabilir.
  • Uyku: Yeterli ve kaliteli uyku almak, iradeyi güçlendirmeye yardımcı olabilir.


Sonuç olarak irade, zayıf ve güçlendirilebilen bir kas gibidir. İradeyi güçlendirmek için çaba göstererek, daha özgür ve özerk bir yaşam sürebiliriz.

Döngüsel Tarih Teorisi nedir? İnsanlık Tarihinin Tekerrür Eden Bir Geçmiş mi?

Hiç yorum yok

08 Kasım 2023

Tarihsel döngü teorisi, insanlık tarihinin belirli aralıklarla tekrar eden kalıpları olduğunu savunan bir yaklaşımdır. Bu teori, öncelikle Hint mitolojilerinde görülmüş ve daha sonra İslam dünyasının önemli düşünürlerinden biri olan İbn Haldun tarafından daha sistematik bir şekilde ele alınmıştır. İbn Haldun'un bu teoriye getirdiği önemli katkılardan biri, tarihsel olayların sadece bir yineleme olmadığı, aynı zamanda uygarlıkların belirli kaderlerindeki benzerliklere işaret ettiğiydi. Ona göre, her uygarlık, bir insan gibi doğar, büyür ve ölür, ancak bu ölüm tarihsel bir olay değil, uygarlıkların benzer bir kaderi paylaşması anlamında ele alınır.

Spengler ve Döngüselliğin Derinleştirilmesi


Daha sonra Alman filozof Oswald Spengler, bu teoriyi daha da derinleştirerek uygarlıkların mevsimlere benzediğini iddia etti. Spengler'e göre, uygarlıklar bir mevsim gibi doğar, olgunlaşır, çöker ve ardından yeni bir uygarlık doğar. Ancak bu yaklaşım, Spengler'in dönemin Avrupa'sını antik Yunan dünyasına benzetmesiyle daha da karmaşık hale geldi. Spengler, tarihin döngüsel olmasını, uygarlıkların doğumundan ölümüne kadar olan süreci içeren büyük bir sezon dizisi olarak düşünmüştür. Ancak, Spengler bu döngünün belirli bir süreyle sınırlı olduğunu öne sürmüş ve bu sürenin yaklaşık 2100 yıl olduğunu iddia etmiştir.



Toynbee ve Daha Uzun Süreli Döngüler


Arnold J. Toynbee, Spengler'in döngüsünü daha da genişletti ve yaklaşık 2350 yıla kadar uzandı. Toynbee, bu teoriyi özellikle coğrafi ve kültürel açıdan daha geniş bir perspektife taşıdı. Ayrıca, tarihsel döngüselliğin ötesine geçerek, tarihsel olayları daha büyük bir tarihsel çerçeve içinde ele aldı. Toynbee'nin bu yaklaşımı, tarihsel döngülerin daha geniş bağlamlar içinde anlaşılmasına yardımcı oldu.

Sorokin ve Coğrafi Genişlemenin Rolü


Pitirim Sorokin, coğrafi olarak daha geniş bir etkileşim alanını döngüsel modeline dahil ederek bu teoriyi daha da geliştirdi. Özellikle Rusya'nın dahil edilmesi, bu teorinin daha sağlam bir temele oturmasını sağladı. Sorokin'e göre, coğrafi keşifler ve kolonializm, etkileşim alanının genişlemesine yol açtı ve bu, her devletin kendisinin batısındaki devletin karakterine büründüğü bir süreci işaret etti. Bu, döngüsel tarihin sadece belli bir coğrafi bölgede değil, genişlemiş bir etkileşim alanında gerçekleştiği fikrini destekledi.

Bugünün Döngüselliği


Günümüzdeki tarihsel olayların bu döngüsel modele nasıl uyduğunu anlamak önemlidir. 2016 yılına dair yaklaşık bir referans verildiğinde, özellikle günümüzün etkileşim alanının ne olduğunu ve hangi tarihsel döneme karşılık geldiğini belirtmek önemlidir. Ayrıca, döngüsel modelin bugünün dünyasına nasıl uygulandığını ve hangi dönemlerle benzerlikler taşıdığını açıklamak gerekir.

Sonuç olarak döngüsel tarihin incelenmesi, tarihin periyodik olarak tekrar eden örüntülere sahip olduğu fikrini savunan birçok düşünürün katkılarına dayanmaktadır. Bu teoriler, tarihin derinlemesine anlaşılmasına katkıda bulunabilir ve geleceğe dair daha fazla anlayış geliştirmemize yardımcı olabilir. Ancak, bu teorilerin eleştirel bir şekilde değerlendirilmesi ve güncellenmesi önemlidir.


Kaynaklar:

İbn Haldun. "Mukaddime: İktisadi ve İçtimai Bilimler İçin Bir Giriş." (Çeviri: Kemal Bayram). Dergâh Yayınları, 2013.

Spengler, Oswald. "The Decline of the West." (Çeviri: Charles Francis Atkinson). Vintage, 2006.

Toynbee, Arnold J. "A Study of History." Oxford University Press, 1947.

Sorokin, Pitirim. "Social and Cultural Dynamics: A Study of Change in Major Systems of Art, Truth, Ethics, Law, and Social Relationships." Transaction Publishers, 2002.

Antropomorfik Tasarım nedir? Antropomorfik Tasarımın Markalar Üzerindeki Etkisi

Hiç yorum yok

04 Kasım 2023

Günümüzün rekabetçi dünyasında, markaların insanlara ulaşma ve insanlarla daha derin bir bağ kurma ihtiyacı hiç olmadığı kadar büyük. Bu bağ kurma sürecinin önemli bir yolu, marka kimliği ve değerlerini etkili bir şekilde ileten logoların kullanımıdır. Ancak, logoların sıradan ve unutulur olmaması gerekiyor. İşte burada "Antropomorfik Tasarım" devreye giriyor. Bu yazıda, antropomorfik tasarımın, logolar üzerindeki etkisini inceleyeceğiz ve bu tasarım yaklaşımının markaların insanlarla bağ kurma yeteneği üzerindeki rolünü açıklayacağız.


Antropomorfizm ya da insan biçimcilik, insanî niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesidir. Antropomorfizm tasarım ise nesneleri veya varlıkları insan benzeri özelliklerle donatarak onları daha insana benzeten bir tasarım yaklaşımıdır. İşte bu tasarım yaklaşımının logolarla nasıl ilişkilendirildiği ve logoların marka iletişiminde nasıl bir rol oynadığına dair bazı örnekler:

Maskot Logolar

Birçok tanınmış marka, antropomorfik karakterlerin yer aldığı maskot logolar kullanır. Michelin'in Michelin Man'i veya KFC'nin Kurucu Baba'sı gibi maskotlar, markaların insanlara daha kişisel bir yaklaşım sunmalarına yardımcı olur. Michelin Man, markanın güvenilirliğini ve dayanıklılığını yansıtırken, KFC'nin Kurucu Baba'sı, markayı kurucu ile özdeşleştirerek marka kimliğini güçlendirir.

Antropomorfik Hayvanlar

Bazı markalar, logolarında insan benzeri özelliklere sahip hayvanları kullanır. Geico'nun antropomorfik kertenkelesi veya Kellogg's Corn Flakes'in maskotu olan Tony the Tiger gibi karakterler, markaların ürünlerini daha çekici hale getirir ve insanlarla daha iyi iletişim kurar. Bu karakterler, ürünlerin özelliklerini ve markaların kişiliğini yansıtan semboller haline gelir.

Çocuk ve Oyuncak Markaları

Çocukları hedefleyen markalar, genellikle logolarında antropomorfik karakterleri kullanır. Disney'in maskotu Mickey Mouse veya Sanrio'nun ünlü karakteri Hello Kitty gibi figürler, çocuklar arasında popülerdir ve markaların genç müşterilerle duygusal bir bağ kurmasına yardımcı olur. Bu karakterler, çocuklar için markanın temsilcisi haline gelir ve onlara bir şekilde ilham verir.



Sonuç olarak antropomorfik tasarım, markaların logolar aracılığıyla insanlarla daha derin bir bağ kurma ve marka kimliklerini daha iyi ifade etme yeteneğini artırır. Bu tasarım yaklaşımı, markaların insanlarla daha güçlü bir bağ kurmalarına ve müşteri sadakati oluşturmalarına yardımcı olabilir. Unutulmaması gereken şey, insanlar duygusal bir bağ kurma eğilimindedir, ve bu tür tasarımlar bu bağın oluşturulmasına katkıda bulunabilir. Eğer bir marka, insanlarla daha yakın bir ilişki kurmayı hedefliyorsa, antropomorfik tasarımın logolarında kullanılması, bu amaca hizmet edebilir.

Güney Kore'ye gidenlerin görmesi gereken festivaller

Hiç yorum yok

17 Kasım 2022

Tongyeong Hansan Savaş Festivali



Tongyeong Hansan Savaş Festivali, Kore tarihinin en büyük deniz savaşlarından biri olan 1592'deki Büyük Hansan Savaşı'nı anıyor. 12-21 Ağustos tarihleri ​​arasında düzenlenen festival, Tongyeong şehri sponsorluğunda ve Büyük Hansan Savaşı Anıtı Vakfı tarafından yönetiliyor. Ziyaretçiler, festivalde savaşın yeniden canlandırılmasını ve ardından diğer performansları izliyorlar. Ayrıca Yi Sun-sin Park'ta ziyaretçiler için çeşitli uygulamalı deneyim programları da sunuluyor. Performans programları www.hansanf.org adresinden takip edilebilir.


Seul'deki Kore-Japonya Festivali



2005 yılında başlayan Kore-Japonya Festivali, Kore ve Japonya arasındaki kültürel alışverişini kutlar ve teşvik eder. Büyük ölçekli etkinlik, her iki ülkenin daha iyi kültürel anlayışı için tüm bireylere ve kuruluşlara bilgi paylaşma fırsatları sunmaktadır. Bu yılki etkinliğin COVID-19'un yayılmasını önlemek için 5 Eylül'de ücretsiz ve çevrimiçi olarak yapılması bekleniyor. - www.omatsuri.kr


Incheon Limanı Kültür Gecesi



Incheon Açık Liman Kültür Gecesi, Kore'nin ilk uluslararası şehri olarak bilinen Incheon'un tarihini ve kültürünü sergileyen dört günlük bir etkinliktir. 1-4 Temmuz tarihleri ​​arasında düzenlenen ve Incheon Turizm Organizasyonu tarafından yönetilen festivalde saat 17.00'de başlayan hikaye anlatımlı yürüyüş turları ve performanslar düzenleniyor. Gösteriler genellikle iki saat sürer ve her yaştan ziyaretçiye açıktır. Daha fazla bilgi için www.culturenight.co.kr adresini ziyaret edebilirsiniz.


Yangyang Somon Festivali



Festival, Gangwon Eyaleti, Yangyang'daki somon balıkları ile ilgilidir. Bu yılki festival 1 Eylül - 31 Ekim tarihleri ​​arasında Namdaecheon'da yapılacak. Namdaecheon'da yumurtadan yeni çıkmış somon balığı, Kuzey Pasifik Okyanusu'nda üç ila beş yıl büyür ve sonbaharda, yumurtlamak için Doğu Denizi'nden Namdaecheon'a döner.

Festival, geleneksel bir ayin olan Yongwangje ile başlıyor ve en ünlü etkinliği olan somon balığını elle yakalamak da dahil olmak üzere çeşitli uygulamalı deneyim programları sunuyor. Somon balığının elleri arasında sürüklendiğini ve fırladığını görmek, dünyada yalnızca çok az yerde yaşanabilecek bir deneyimdir. Daha fazla bilgi için festival.yangyang.go.kr adresini ziyaret edebilirsiniz.


Yangyang Songi Festivali



Yangyang Songi Festivali, Yangyang'ın ünlü ürünlerinden biri olan çam mantarlarına adanmıştır.

1 Eylül'den Ekim sonuna kadar düzenlenen Namdaecheon, taze ve lezzetli mantarlar sağlar. Yangyang'ın çam mantarları, 20 ila 60 yaşındaki çam köklerinde yetiştikleri için enfes dokuları ve kokularıyla ünlüdür.

Katılımcıların çam mantarı aramak için dağları ve ormanları aştığı bir program olan mantar avı, her zaman popüler bir festivaldir. Çiftçi pazarları ziyaretçilere kaliteli ürünler sunarken, gıda kamyonu bölgesi ve restoranlar taze çam mantarı yemekleri sunar. Programlar tour.yangyang.go.kr adresinden veya 033-671-3803 numaralı telefondan ayrıntılı olarak bulunabilir.

Kaynak ve İngilizce Aslı —  http://www.koreaherald.com/view.php?ud=20210617000743

İnsanlar neden Güney Kore'ye takıntılı?

Hiç yorum yok

05 Ekim 2022

Z kuşağının en büyük takıntılarından biri Güney Kore adındaki Kore Yarımadası'nın güney kısmında bulunan "küçük" ülkedir. İnsanlar neden bu ülkeye bu kadar takıntılı merak ediyorsanız aşağıdan bu sorunun cevabını öğrenebilirsiniz. 


K-Pop



BTS'i duydunuz mu? Küresel haber kaynaklarına göre 'dünyanın en büyük erkek grubu', Billboard 200'de ilk Koreli sanatçı ve bir Kore hesabı için Twitter'da en fazla takipçiye sahipler.

'Bangtan Boys' akılda kalıcı hip-hop ve cesur dans-pop melodileriyle K-Pop türünü özetliyor. Kore müziğine giriş yapmak istiyorsanız, çığır açan ikinci albümleri 'Wings'e göz atabilirsiniz. Ardından YouTube'da 'K-Pop' aratın ve tavşan deliğinden aşağı inin.

Seul



Seul gülünç derecede havalı. Her yerde fütüristik mimari, en son moda trendlerini sergileyen inanılmaz alışveriş merkezleri, karaoke barlar ve muhteşem bir antik kültüre sahip.



Bukchon Hanok Köyü'nde gezintiye çıkın, Gyeongbokgung Sarayı'na hayran kalın ve ardından doyasıya Kimchi'yi yiyin. Seul aynı zamanda dünyanın önde gelen akıllı şehirlerinden biridir, bu nedenle inanılmaz derecede yenilikçi ve moderndir. 

Moda


Son yıllarda, çağdaş moda ve güzellik Kore'de başladı. Büyük zaman gibi. Batı trendlerinden biraz ilham alan K-Beauty ve K-Fashion, hızla SK kültürünün benzersiz bir parçası haline geldi.



Seul Moda Haftası, gündelik sokak giyiminden sevimli kıyafetlere kadar çeşitli renk, desen ve silüetlere sahip şık Korelileri gözler önüne seriyor. Modern trendlerin bu yeni yorumları, dünyanın dört bir yanındaki insanların kıyafetlerine ilham veriyor.

Bu arada Güney Kore'nin güzellik dünyasında her şey temiz ve ışıltılı bir cilde sahip olmakla ilgili. Ünlü "10 adımlı cilt bakımı rutini" dünyayı etkisi altına aldı ve piyasadaki pek çok harika Kore cilt bakım ürünüyle K-Beauty'nin bu kadar uluslararası ilgi görmesi şaşırtıcı değil.


Dil



Korece konuşmak çok moda. İlk olarak, özellikle ülkenin gelişen ve teknolojik olarak gelişmiş ekonomisiyle birlikte, bunun gelecek için öğrenilmesi gereken bir dil olması da oldukça önemli.

İkincisi, Korece dünyada en çok konuşulan 17. dil olmasına rağmen, özgeçmişinizde bu dilin olması ekstra etkileyici görünecektir. Altyazısız izleyebileceğiniz Korece diziler de bunu daha önemli hale getiriyor.


Teknoloji



Kore bir teknoloji cennetidir. %82.7 internet erişimine sahip bu ülkede insanların %78,5'i akıllı telefon kullanıcısıdır. Dünyanın en hızlı internetine ve en iyi 4G hizmeti bulunur.

Bu teknoloji dalgası ile birlikte muazzam video oyun salonları ülkenin dört bir yanına dağılmış durumdadır. Bu yüzden StarcraftLeague of Legends'a gibi online oyunlarda da oldukça iyidirler. 

Özetle ister dizilerini izleyin, ister espor takımlarını takip edin; günümüzde yaşayan her insan Güney Kore ile bu kadar içli dışlıyken bu ülkeye takıntı yapmamanız oldukça zordur. 

Kaynak ve İngilizce Aslı — https://www.ef.edu/blog/language/world-obsessed-korea/

Güney Kore neden bu kadar başarılı?

Hiç yorum yok

22 Eylül 2022

Güney Kore neden bu kadar başarılı hiç merak ettiniz mi?

Doğu Asya'da bulunan bu 50 milyonluk ülke 50 yıl öncesine kadar tarım ülkesiyken neden dünyanın en önemli güçlerinden biri haline geldi? Bunun cevabı Kore'nin ekonomik olarak büyük bir atılım yapmasında saklı.

Birçok çalışma, Güney Kore'nin yapısal dönüşümünü, ülkeyi dış pazarlara açmayı amaçlayan politika reformlarına bağlıyor. Gerçekten de, Güney Kore'nin ihracata yönelik politikaları, başarısının en önemli faktörlerinden biridir: Güney Kore şu anda dünyanın en büyük 10 ihracatçısından biridir ve ihracatının GSYİH içindeki yüzdesi 1995'te yüzde 25,9'dan yüzde 25,9'a yükselmiştir. 2012'de bu %56,3 olmuştur.

Güney Kore'de uluslararası ticaret ve sanayileşmedeki artışa iki ek faktör katkıda bulunmuştur:

  • İş ortamında iyileşme
  • İnovasyon ve yatırımı teşvik eden politikalar



Bunlar dışında üstün çalışma etiğinin ve akademik başarıya inanılmaz derecede yoğun vurgu yapılması da bu başarının en önemli nedenlerinden biridir. Etrafındaki ülkelerle yaşadığı güçlü rekabet ve Japonya tarafından bir daha asla yıkılmama kararlılığı bunu oluşturan birkaç bileşenden biridir. Almanya'nın aksine, II. Dünya Savaşı sona erdikten ve Japonya'nın 50 yıllık Kore işgalinden sonra G.Kore'ye para ve yardım akmadı. Çevresindeki büyük düşmanlardan dolayı Korelilerin daha azimli ve çalışkan "olmak zorunda" olduğunu söylemek çok da yanlış bir fikir olmaz. 

Güney Kore coğrafyası hakkında bilmeniz gerekenler

Hiç yorum yok

24 Ağustos 2022

Güney Kore , Doğu Asya'da bir ülke . Kore yarımadasının güney kısmını kaplar. Ülkenin kuzeyinde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ( Kuzey Kore ), doğusunda Doğu Denizi ( Japon Denizi ) , güneyinde Doğu Çin Denizi ve batısında Sarı Deniz bulunur. Güney Kore, yarımadanın yaklaşık yüzde 45'ini oluşturur. Başkenti Seul şehridir. 

Güney Kore, Kore Savaşı'nda (1950–53) savaşı sona erdiren 1953 ateşkesinin şartlarıyla kurulan 2.5 mil (4 km) genişliğinde bir askerden arındırılmış bölgede (DMZ), Kuzey Kore'nin karşısında yer alır. 

Yaklaşık 150 mil (240 km) boyunca uzanan DMZ, 1953 askeri ateşkes hattını oluşturur ve Kore yarımadasının batı kıyısındaki Han Nehri'nin ağzından 38° K enlemini (38. paralel) doğu kıyısında ise Kuzey Kore'nin Kosŏng kasabasının biraz güneyini kabaca takip eder. 


Coğrafya

Jeolojik olarak, Güney Kore, granit ve gnays gibi büyük oranda Prekambriyen kayalarından (yani yaklaşık 540 milyon yıldan daha eski) oluşur. Ülke, küçük vadiler ve dar kıyı ovaları ile büyük ölçüde dağlıktır. T'aebaek Dağları, doğu kıyı şeridi boyunca kabaca kuzey-güney yönünde ve kuzeye doğru Kuzey Kore'ye doğru uzanır ve ülkenin drenaj bölümünü oluşturur. Onlardan birkaç dağ silsilesi kuzeydoğu-güneybatı yönelimli dallara ayrılır. Bunların en önemlileri, yarımada boyunca uzun bir S şeklinde dalgalanan Sobaek Dağları'dır. Güney Kore'nin dağlarının hiçbiri çok yüksek değildir: T'aebaek Dağları kuzeydoğudaki Sŏrak Dağı'nda 5,604 fit (1.708 metre) yüksekliğe ulaşır ve Sobaek Dağları Chiri Dağı'nda 6,283 fit (1.915 metre) yüksekliğe ulaşır. Güney Kore'nin en yüksek zirvesi olan Cheju Adası'ndaki sönmüş yanardağ Halla Dağı, deniz seviyesinden 6,398 fit (1,950 metre) yüksekliktedir.

Seoraksan, Güney Kore'nin doğusunda, Gangwon Eyaletindeki Taebaek sıradağlarının en yüksek dağıdır.

Güney Kore'nin iki volkanik adası vardır: Yarımadanın güney ucundaki Cheju (Jeju) ve Doğu Denizi'ndeki anakaranın yaklaşık 140 km doğusundaki Ullŭng ve Kangwŏn eyaletinde küçük ölçekli bir lav platosu. Buna ek olarak, Güney Kore, Ullŭng Adası'nın yaklaşık 85 mil (85 km) güneydoğusunda, Liancourt Kayalıkları, Tok (Dok) Adaları (Kore) ve Take Adaları (Japonca) olarak bilinen bir grup kayalık adacık üzerinde hak iddia ediyor ve bu adaları işgal ediyor; bu adacıklar da Japonya tarafından talep edilmiştir.

Ülkenin ana nehirlerinin alt kısımlarında oldukça geniş ovalar vardır. Doğu kıyı şeridi nispeten düzdür, oysa batı ve güneyde birçok ada ile son derece karmaşık ria (yani dere girintili) kıyı şeritleri vardır. Sığ Sarı Deniz ve karmaşık Kore kıyı şeridi, dünyadaki en belirgin gelgit değişimlerinden birini üretir - Seul'ün giriş limanı olan Inch'ŏn'de (Incheon) maksimum yaklaşık 30 fit (9 metre).


Nehirler ve Akarsular

Güney Kore'nin üç ana nehri olan Han, Kŭm ve Naktong'un hepsinin kaynakları T'aebaek Dağları'ndadır ve ova ovalarına girmeden önce sıralar arasında akarlar. Neredeyse ülkenin tüm nehirleri batıya veya güneye doğru ya Sarı Deniz'e ya da Doğu Çin Denizi'ne akar; sadece birkaç kısa, hızlı nehir T'aebaek Dağları'ndan doğuya doğru akar. Güney Kore'nin en uzunu olan Naktong Nehri, Kore Boğazı'na 325 mil (523 km) boyunca güneye doğru akar. Akarsu akışı oldukça değişkendir, yağışlı yaz aylarında en yüksek ve nispeten kuru kış aylarında önemli ölçüde daha azdır.


Toprak

Güney Kore topraklarının çoğu granit ve gnaystan türemiştir. Kumlu ve kahverengi renkli topraklar yaygındır ve bunlar genellikle iyi yıkanır ve az humus içeriğine sahiptir. Uzun kış mevsiminin soğuğundan kaynaklanan podzolik topraklar (kül grisi orman toprakları) yaylalarda bulunur.


İklim

Kore yarımadasının iklimi üzerindeki en büyük etki, ana Asya kara kütlesine yakınlığıdır. Bu, bir karasal iklimin belirgin yaz-kış sıcaklık uçlarını üretirken, aynı zamanda yağış modellerini etkileyen kuzeydoğu Asya musonlarını (mevsimsel rüzgarlar) oluşturur. Yıllık sıcaklık aralığı, yarımadanın kuzey ve iç bölgelerinde, güney ve kıyı boyunca olduğundan daha fazladır ve bu, ikinci bölgelerdeki kıtasal etkilerdeki nispi düşüşü yansıtır.

Güney Kore'nin iklimi, soğuk, nispeten kuru bir kış ve sıcak, nemli bir yaz ile karakterizedir. Kışın en soğuk ortalama aylık sıcaklıklar, güney kıyıları hariç, donma noktasının altına düşer. Seul'deki ortalama Ocak sıcaklığı, 20s °F (yaklaşık -5 °C) düşük iken, güneydoğu kıyısındaki Pusan'da (Busan) buna karşılık gelen ortalama, 30s °F'nin (yaklaşık 2 °C) ortasındadır. . Buna karşılık, yaz sıcaklıkları ülke genelinde nispeten eşittir, Ağustos ayı (en sıcak ay) için ortalama aylık sıcaklık 70'lerin (yaklaşık 25 °C) yüksek seviyelerindedir.


Yıllık yağış, anakarada yaklaşık 35 ila 60 inç (900 ila 1.500 mm) arasında değişir. Doğu kıyısındaki Taegu en kurak, güney kıyısı ise en yağışlı bölgedir; güney Cheju Adası, yılda 70 inçten (1.800 mm) fazla alır. Haziran-Ağustos aylarında, yaz musonu sırasında yıllık yağışın beşte üçü alınır, yıllık dağılım aşırı güneyde daha da fazladır. Ara sıra, yaz sonu tayfunları (tropik siklonlar) güney kıyılarında şiddetli sağanak ve fırtınalara neden olur. Kışın yağış, esas olarak kar şeklinde düşer ve en ağır miktarlar T'aebaek Dağları'nda meydana gelir. Donsuz mevsim, kuzey yaylalarında 170 gün ile Cheju Adası'nda 240 günden fazla arasında değişmektedir.


Bitki ve hayvan yaşamı

Uzun, sıcak ve nemli yaz, geniş ve çeşitli bitki örtüsünün gelişimi için elverişlidir. Yaklaşık 4.500 bitki türü bilinmektedir. Ormanlar bir zamanlar toplam arazi alanının yaklaşık üçte ikisini kaplıyordu, ancak uzun, soğuk kış aylarında yakıt ihtiyaçları ve ülkenin yüksek nüfus yoğunluğu nedeniyle orijinal orman neredeyse yok oldu. Güney sahili boyunca dar subtropikal kuşakta ve Cheju Adası'ndaki yaprak dökmeyen geniş yapraklı ormanlar dışında, çoğu bölgede yaprak döken geniş yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar bulunur. Tipik yaprak dökmeyen geniş yapraklı türler arasında kamelyalar ve kafur ağaçları bulunurken, yaprak döken ormanlar meşe, akçaağaç, kızılağaç, zelkova ve huş ağacı içerir. Çam türleri ülkede en çok temsil edilen türlerdir; diğer kozalaklı ağaçlar arasında ladinler, karaçamlar ve porsuklar bulunur. Yerli türler arasında Abeliophyllum distichum (beyaz hor çiçeği veya Kore abelia), zeytin ailesinin bir çalısı ve Kore köknarı (Abies koreana) bulunur.


Kaynak: https://britannica.com/place/South-Korea/


Güney Kore'deki etnik gruplar hakkında bilmeniz gerekenler

Hiç yorum yok

Kore halkının başlangıçta Orta Asya halkı, Sibirya'nın Baykal Gölü bölgesi, Moğolistan ve Sarı Deniz'in kıyı bölgeleri ile bağlantıları olabileceğine uzun zamandır inanılıyordu. Kongju yakınlarındaki Sokch'ang'da bulunan Paleolitik tipteki aletler ve diğer eserler, Baykal Gölü ve Moğol bölgelerindekilere oldukça benzer. 2017'de Uzak Doğu Rusya'daki Primorye Krayı'nda bulunan kemiklerin genetik analizi, Korelilerin o bölgede en az 7.700 yıldır yaşayan bir nüfusla akraba olduğunu ortaya koydu. Bu Neolitik insanların genleri, modern Korelilerin genetik yapısını üretmek için Güneydoğu Asya'dan gelen yerli tarımcıların genleriyle birlikte ifade edildi.


Güney Kore'nin nüfusu oldukça homojendir; neredeyse tüm nüfus etnik olarak Koreli ve etnik Çinli daimi ikamet eden küçük bir azınlık var. Özellikle büyük kentsel alanlarda yabancıların sayısı artıyor; Japonya, Amerika Birleşik Devletleri (ordu üyeleri dahil) ve Çin'den insanlar, hala yalnızca küçük bir kesim oluştursalar da, en büyük yabancı nüfusu oluşturuyor. Birçok yabancı uyruklu ticarette veya diplomatik birliklerde çalışıyor ve Çin ve Güneydoğu Asya'dan on binlerce işçi geliyor.


Kaynak: https://www.britannica.com/place/South-Korea/


Güney Kore'de dini yaşam ve yaygın inançlar

Hiç yorum yok

Güney Kore'de din özgürlüğü anayasal olarak garanti altına alınmıştır ve ulusal bir din yoktur. Ayrıca dini inançta çok az tekdüzelik vardır ve bu durum genellikle dışarıdan gözlemcilerin kafasını karıştırır.

Tarihsel olarak, birkaç din art arda Kore'de galip gelmiştir. Bunlar; Şamanizm (tanrılara, iblislere ve bir rahibe veya şamana duyarlı ataların ruhlarına olan dini inanç), BudizmTaoizm ve Konfüçyüsçülük'tür. Bununla birlikte, biri diğerinin yerini aldığında bu dinlerin hiçbiri terk edilmedi ve hepsinin ülkenin sosyokültürel gelişiminde bir rolü oldu. Bu nedenle, (eski zamanlardan beri Kore'de var olan) Şamanizm ayinleri hala birçok kişi tarafından uygulanmaktadır. 

Konfüçyüsçülüğün ilkeleri ve toplumsal bakış açısı, Kore'nin günlük yaşamında ve aile ilişkilerinde hâlâ çokça görülmektedir ve Budizm, örneğin sözde Hıristiyan olan insanlar arasında bile etkili olmaya devam etmektedir. Nüfusun yaklaşık dörtte biri, Protestanlar (özellikle Presbiteryenler ve Metodistler), bağımsız Hıristiyanlar ve Roma Katolikleri en büyük gruplarla Hıristiyanlığı kabul ediyor. Nüfusun altıda birinden azı ise Budisttir.

Hristiyanlık Kore'de nispeten yenidir, Roma Katolik misyonerleri yarımadaya ancak 18. yüzyılın sonlarında ve Protestan meslektaşları bir yüzyıl sonra ulaşmışlardır. Hıristiyanlığın Kore toplumunun modernleşmesi üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Budizm ilk olarak MS 4. yüzyılda tanıtıldı ve 918'de başlayan Koryŏ hanedanının resmi diniydi. Nüfusun yaklaşık altıda biri sözde yeni dinlere bağlı. Bunlara Wŏnbulgyo (Wŏn Budizm), Taejongyo (“Büyük Ataların Dini”) ve Ch'ŏndogyo dahildir. Başlangıçta Tonghak (“Doğu Öğrenimi”) olarak bilinen Ch'ŏndogyo (“Göksel Yolun Öğretisi”) Budizm, Konfüçyüsçülük, Hıristiyanlık ve hatta Taoizm'in bir karışımıdır; 19. yüzyılın ikinci yarısında geniş çapta yayıldı. Şamanizm ve geleneksel coğrafya (p'ungsu) uygulamaları genellikle cenaze törenleri gibi belirli durumlarla sınırlı olsa da varlığını sürdürmektedir. Konfüçyüsçülük, Chosŏn (Yi) hanedanlığı (1392–1910) sırasında ulusal etiğin temeliydi; resmi taraftarlarının sayısı artık az olsa da, çoğu Koreli aile hala atalara tapınma dahil olmak üzere ilkelerini takip ediyor.


Kaynak: https://www.britannica.com/place/South-Korea/

Güney Kore ulusal marşı Aegukga hakkında bilgiler

Hiç yorum yok
Aegukga ya da Aegukka, Güney Kore'nin resmî olmayan ulusal marşıdır. Marşın adı olan Aegukga "Ülkeye Aşk Şarkısı" ya da "Yurtseverlik Şarkısı" anlamlarına gelmektedir. 



"Aegukga” (애국가), Kore'de vatanseverlik ve sadakati geliştirmek için insanların hayatlarının bir parçası olmuştur. Aegukga, resmi ya da gayri resmi olup olmadığına bakılmaksızın kelimenin tam anlamıyla “ülkesine olan sevgiyi ifade eden herhangi bir şarkı” anlamına gelir. Başlangıçta resmi hükümet görevlerinde söylenen şarkı, sonraki yıllarda daha popüler hale geldikçe okullarda, Olimpiyat Oyunları gibi ulusal spor etkinliklerinde ve K-pop idolleri tarafından diğer resmi etkinliklerde de seslendirilen bir marş haline gelmiştir.

Aegukga'nın sözleri

1. Doğu Denizi'nin sularının kuruduğu ve Baekdusan Dağı'nın aşındığı o güne kadar, Tanrı milletimizi korusun ve muhafaza etsin; Yaşasın Kore'ye.
2. Yakın dağın tepesindeki çam, tıpkı bir zırha sarılmış gibi, rüzgar ve don nedeniyle değişmeden sabit durduğu gibi, dayanıklı ruhumuz da öyle olacaktır.
3. Sonbahar göğü boş ve uçsuz bucaksız, yüksek ve bulutsuz; parlak ay bizim kalbimizdir, bölünmemiş ve gerçektir.
4. Bu ruhla ve bu akılla, acıda da sevinçte de tüm sadakati vatan sevgisine verin. Nadiren: Mugunghwa çiçekleriyle kaplı üç bin ri muhteşem nehir ve dağ. Büyük Kore halkı, Büyük Kore yoluna sadık kalın!

Aegukga'nın sözlerini kimin yazmış olabileceğine dair birkaç tartışma olmuştur ancak hiç kimse resmi olarak söz yazarı olarak tanınmamıştır.

Kaynak ve İngilizce Aslı —  https://en.wikipedia.org/wiki/Aegukga & https://overseas.mofa.go.kr/no-en/brd/m_21237/view.do?seq=63

Altı ayda bir ülke değiştiren Sülün Adası'nın ilginç hikayesi

Hiç yorum yok

22 Ağustos 2022

Sülün Adası (Pheasant Adası), Fransa ve İspanya arasında akan Bidasoa Nehri'nde yer alan ıssız bir nehir adasıdır.

Ada temel olarak 1659'da Pireneler Antlaşması ile belirlenmiş bir kat mülkiyetidir. Antlaşma İspanya ve Fransa tarafından ortaklaşa imzalanmıştır. Anlaşmaya göre adanın mülkiyeti resmi olarak 1 Şubat'tan 31 Temmuz'a kadar İspanya'nın deniz komutanlarının yönetimine geçmiştir. 1 Ağustos - 31 Ocak arası Fransa'ya aittir. Dolayısıyla bu anlaşma nedeniyle ada altı ay İspanya'da ve altı ay daha Fransa'da kalmaktadır.
200 metre uzunluğunda ve 40 metre genişliğindeki küçücük ada aşınmaktan muzdarip olsa da birçok tarihi ana tanık oldu.


Adada yapılan tarihi toplantı ve etkinlikler:

  • Adada meydana gelen en önemli olaylardan biri 1659'da Pireneler Antlaşması'nın imzalanmasıdır. Adada, İspanya'nın Grandee'si Luis de Haro ile İspanya Başbakanı Kardinal Mazarin arasında bir dizi 24 konferans düzenlendi. Fransa anlaşmanın ardından toplantının anısına adanın tam ortasına bir monolit inşa etti.
  • Adada 14. Louis, karısı Maria Theresa (1638-1683) ile tanışmıştır.
  • 1721'de Fransa Kralı 15. Louis, Mariana Victoria ile bu adada tanışmış ama evlenmemiştir.

Kaynak ve İngilizce Aslı — https://en.wikipedia.org/wiki/Pheasant_Island

Tarihin en yaşlı seri katili olan Sırp büyükanne, Baba Anuyka'nın hikayesi

Hiç yorum yok

03 Mayıs 2022

Baba Anuyka olarak bilinen Anna Draksin, zehirli bitkiler ile cıva ve arseniği karıştırarak "aşk iksirleri" yapan siyah başörtülü ve siyah elbiseli yaşlı bir kadındır. Bu yaşlı kadın, tarihin en korkunç seri katillerinden biri olarak kabul edilmektedir.



Baba Anuyka , kadınlara “aşk iksiri” satan siyahlar içinde yaşlı bir kadındır. Bu iksirler ile aile hayatındaki sorunları çözdüğünü iddia etmesine rağmen aslında içinde zehir bulunan iksirler hazırlıyordu.

Draksin, 20 yaşında, gösterişli bir Avusturyalı subay tarafından baştan çıkarıldıktan sonra erkeklerden nefret etmeye başladı. İkili arasındaki ilişki uzun sürmedi: Subay kadını kırık bir kalp ve frengiden başka birşey vermedi. Bu olayın ardından Draxin, tıp ve kimyaya ilgi duymaya başladı. Bir süre sonra tekrar evlenmesi üzerine bir süre bu işlerle uğraşmayı bıraktı. 20 yıllık bir evlilikten sonra kocası öldü. Draksin, kocasının ölümünden sonra Sırbistan'ın Vladimirovac köyünde bir laboratuvar kurdu ve çalışmalarına tekrardan başladı.

Yaşlı kadın kısa sürede şifacı ve bitki uzmanı olarak yaşadığı yerde ün kazandı. Genelde kocalarından şikayetçi olan kadınlara yardım ediyor ve kötü koca ve babaların ölmesini sağlıyordu. Draksin her zaman kurbanın kilosunu soruyordu. Kilosunu öğrendiği için insanları öldürecek arsenik dozunu net bir şekilde hesaplayabiliyordu. Büyükanne ayrıca gençlerin ordudan kaçmalarına da yardım ediyordu. Bu kişileri onlara onları öldürmeyen, ancak hizmet için uygun olmamalarını sağlayacak belirli bir doz zehir veriyordu.

Arsenik ve cıvayı karıştırarak "aşk iksirleri" hazırlıyordu



Bazı haberlere göre, kadın yakalanmadan önce 50 ila 150 kişiyi öldürdü . Gerçek şu ki, kurbanlarının eşleri her zaman otopsi yapmayı reddetti. O zamanlar, orta yaşlı bir adamın görünürde bir sebep olmaksızın öylece ölebilmesi hiç de şaşırtıcı değildi.

Anuika işi büyütmeye karar verdiğinde ölümcül bir hata yaptı. Büyükanne, Lyubina Milankova adında bir asistan tuttu. Bir noktada, asistan kocalardan birinin dozajını karıştırdı. Adam ölmeden önce hastaneye ulaşmayı başardı.

Aynı zamanda, arka arkaya iki zengin kocayı öldüren Anuika'nın düzenli müşterilerinden biri polis tarafından yakalandı. Kadın sorguya çekildi ve her şey için yaşlı kadını suçladı.

Anna Draksin için ilk duruşma 1914'te gerçekleşti. Draksin bu duruşmanın ardından beraat etti. 1929'da kadın zaten 90 yaşındayken ikinci kez tutuklandı. Savcılık idam cezası verilmesini talep etti, ancak mahkeme onu 15 yıl (yaşlılığı nedeniyle ömür boyu hapis) cezasına çarptırdı. Draksin, sadece sekiz yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı ve iki yıl sonra öldü.

Kaynak: https://www.popmech.ru/popmem/704063-posmotrite-kak-by-vyglyadel-internet-esli-by-on-stal-kartoy-mira/

Karbonsuz yakıt yapmak için mikrop kullanılabilir mi?

Hiç yorum yok

17 Nisan 2022

Washington Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, kullanılabilir biyoyakıtlar üretmek için mikropları eğitmenin yeni bir yolunu keşfettiler.

Biyolog ve mühendislerden oluşan bir ekip, Rhodopseudomonas palustris TIE-1 (TIE-1) adlı bir mikrobu, yalnızca üç yenilenebilir ( karbondioksit, güneş panelleri tarafından üretilen elektrik ve ışık) ve doğal olarak zengin başlangıç ​​bileşenleri kullanarak biyoyakıt üretmek için modifiye etti.

Ortaya çıkan biyoyakıt, n-butanol, dizel veya benzinle karışımlarda kullanılabilen gerçekten karbon nötr bir yakıt alternatifi oldu.



Çalışma, sanat ve bilim biyolojisinde yardımcı doçent olan Arpita Bose tarafından laboratuvar personeli ve yine Washington Üniversitesi'ndeki McKelvey Mühendislik Okulu'ndan mühendislerle işbirliği içinde yürütüldü.

Boz, "Mikroorganizmalar, besinleri çevrelerinden çıkarmak için inanılmaz bir dizi yöntem geliştirdiler. Belki de en heyecan verici besleme tekniklerinden biri mikrobiyal elektrosentezin (MES) kullanılmasıdır. Burada, karbondioksiti kullanılabilir biyoyakıtlarda katma değerli multikarbonlara dönüştürmek için mikropların gücünü kullandık. ” dedi

Çalışmanın ilk yazarı, McKelvey Engineering'in Enerji, Çevre ve Kimya Mühendisliği Bölümü'nde yüksek lisans öğrencisi olan Wei Bai'dir. Bai, 2015'ten 2020'ye kadar Bose Sanat ve Bilim Laboratuvarı'nda Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. Bai şu anda sentetik biyoloji kullanılarak yapılan organik içerik üreticisi Amyris'te bilim adamı olarak çalışıyor.

Bai, "Ürettiğimiz yakıt, n-butanol, yüksek bir enerji içeriğine ve yanma olmadan suda buharlaşma veya çözünme eğilimi düşük. Bu, özellikle yaygın olarak kullanılan bir biyoyakıt olan etanol ile karşılaştırıldığında doğrudur." dedi.

Mikrobiyal elektrosentez ile beslenen mikroplar, elektriği "yiyebilmek" için kendilerini doğrudan MES reaktörünün içindeki negatif yüklü katoda bağlarlar. Bose laboratuvarında yapılan önceki araştırmalar, TIE-1 gibi mikropların karbondioksiti sabitlemek için elektronları nasıl kullandığını ve bunların çevre dostu biyoplastikler oluşturmak için nasıl kullanılabileceğini anlamaya yardımcı oldu.

Bilim adamları bu mikroplar hakkında daha fazla şey öğrendikçe, potansiyel kullanımları giderek daha umut verici hale geliyor, dedi Bose, yöntemlerin ticarileştirilebilmesi için iyileştirmelerin gerekli olduğunu kabul etmesine rağmen.

Çevre dostu biyoyakıt üretimi

Diğer araştırmacılar daha önce sürdürülebilir biyoyakıt üretmek için siyanobakteriler gibi mikropların kullanımını araştırmıştı. Bununla birlikte, bu tür organizmalar, biyosentetik yollarda yer alan enzimlerin çoğu oksijene duyarlı olduğundan, biyoyakıt sentezi için etkinliklerini sınırlama eğiliminde olan fotosentez sırasında oksijen üretirler.

TIE-1'in biyoyakıt yapmak için nasıl kullanılabileceğini incelemek için Bai ve Bose, nitrojeni bağlayamayan mutant bir mikrop formu oluşturdular. Bilim adamları daha sonra bu yeni mutanta n-bütanolün biyosentezi için yapay bir yol sundular.

Yarattıkları mikrop, tek azot kaynağı azot gazı olduğunda büyüyemezdi. Bunun yerine, TIE-1'in bu versiyonu, elektrik tüketimini önemli ölçüde artırmadan biyoyakıt verimini artırarak, çabalarını n-bütanol üretimine odakladı.

Bai, "Bildiğimiz kadarıyla, bu çalışma, karbondioksitin doğrudan sıvı yakıta dönüştürüldüğü, güneş enerjisiyle çalışan bir mikrobiyal elektrosentez platformu kullanılarak biyoyakıt üretimindeki ilk girişimi temsil ediyor" dedi. Bunun sürdürülebilir güneş yakıtı üretiminin geleceği için bir sıçrama tahtası olacağını umuyoruz” dedi.

Bose, "Biyoplastiklerin ve biyoyakıtların mikrobiyal elektrosentez kullanılarak endüstriyel üretimi, tamamen sürdürülebilir bir döngü oluşturan güneş panelleri tarafından üretilen elektrik kullanılarak gerçekleştirilebilir" dedi.

Boz, “Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, mikrobiyal elektrosentezi sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele için kilit bir teknoloji olarak kabul ediyor. Nihayetinde, uzak geçmişte gelişen mikrobiyal metabolizmayı kullanarak, zamanımızın en acil sorunlarından bazılarını çözmeye yardımcı olacak yeni yöntemlerin ortaya çıkacağını umuyoruz." dedi.

Kaynak ve İngilizce Aslı — https://nowyoureadme.com/using-microbes-to-make-carbon-neutral-fuel-2/

Galaksiler neden ölür?

Hiç yorum yok

17 Mart 2022

Galaksiler, büyük yıldız ve gaz kümeleridir. Ayrıca birlikte kümelenirler ve birbirleriyle yerçekimsel olarak etkileşime girerler. Bir galaksinin “yaşamını” karakterize eden ana faktör, yeni yıldızlar oluşturma yeteneğidir. Ancak gökbilimciler genellikle bu sürecin durduğunu fark ederler, bu da yavaş ölüm anlamına gelir.



Samanyolu, Yerel Grup adı verilen bir gökada kümesinin parçasıdır. Yerel gruba en yakın küme Başak takımyıldızındadır. Gökbilimciler, kümedeki yaklaşık 1.500 gökada arasında, yıldız oluşum süreçlerinin devam ettiği birkaç yer olduğunu ve bu süreçlerin durduğu yerler olduğunu uzun zamandır fark ettiler. Bu nedenle bilim adamları daha detaylı bir çalışma için Başak kümesini seçtiler. Bu sayede galaksilerin neden öldüğünü anlamak mümkün oldu.


Galaksiler neden ölür?

Bilim adamları, Başak kümesinde 51 gökada gözlemledi. Yüksek çözünürlük, galaksilerin neden öldüğünün bir resmini veren yüksek kaliteli veriler sağladı. Buna göre ölüm nedenleri galaksiler arası sıcak plazmaydı.

Galaksilerdeki soğuk moleküler gaz bulutlarının varlığı, yıldızların oluşumu için kritik öneme sahiptir. Bunlar yeni yıldızlar oluşturmak için yakıt görevi görürler. Yani denklemden bu gazı çıkarırsanız yıldızların oluşturacağı hiçbir şey kalmayacaktır.

Dev Başak Kümesi, nesneler arasındaki sürekli yerçekimi etkileşimi ve milyonlarca dereceye kadar ısınan galaksiler arası plazmanın varlığı ile karakterize edilir. Yerçekimi etkileşimi sayesinde galaksiler muazzam hızlara çıkar. Uzayda böyle bir hareket sırasında, bir süpürge gibi soğuk gazı taşıyan sıcak plazma ile çarpışırlar. Böylece uzaydaki hareket galaksinin yavaş yavaş ölmesine neden olur çünkü yeni yıldızlar oluşturmak için daha fazla yakıt kalmaz.

Kaynak ve İngilizce Aslı — https://nowyoureadme.com/why-galaxies-are-dying-a-clue-found/

© all rights reserved
made with by templateszoo