Mitoloji sevenler buraya! "Türk Mitoloji ve Destanlarında Tanrılar" çıktı!
SATIN AL
İnceleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnceleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

The Substance (2024) Film İncelemesi

Hiç yorum yok

19 Ekim 2024

 The Substance (2024), body horror türünü seven izleyiciler için sarsıcı bir deneyim sunan bir yapım. Yönetmenliğini Coralie Fargeat'in üstlendiği film, yaşlanma korkusu, kimlik krizi ve eğlence sektöründe yer edinme mücadelesi gibi temaları derinlemesine işlerken, aynı zamanda bu konuları rahatsız edici bir biçimde ve mide bulandırıcı derecede ayrıntılı sahnelerle işliyor. Başrollerde Demi Moore ve Margaret Qualley gibi isimlerin yer aldığı film, sadece korkutucu ve tedirgin edici sahneleriyle değil, aynı zamanda toplumsal eleştirileriyle de dikkat çekiyor. Moore’un canlandırdığı Elizabeth Sparkle, gençliğini ve eski ihtişamını geri kazanmak isteyen bir oyuncu. Sparkle bunları kazanmak için başvurduğu bir yöntemle, modern dünyanın güzellik ve şöhret takıntısını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

The Substance, Elizabeth Sparkle’ın düşüşe geçmiş kariyeri ve yaşlanmaya karşı verdiği savaşı temel alarak başlıyor. Yaşlanmış ve eski popülerliğini kaybetmiş olan Elizabeth, kariyerini ve hayatını geri kazanmak için son bir çare arayışına giriyor. Bu noktada filmde "The Substance" adı verilen gizemli bir madde devreye giriyor. Fakat Elizabeth, bu maddeyi kullanarak kendini gençleştirmiyor. Onun yerine kendinin Sue adını verdiği genç ve kusursuz bir versiyonunu yaratıyor. Margaret Qualley’nin canlandırdığı Sue, Elizabeth’in gençliğinin bir temsili olarak karşımıza çıkıyor. Fakat bu beden Elizabeth ile aynı anda var olmuyor. Filmde de sıklıkla belirtildiği gibi bu kişiler ayrı kişiler değil. Tek bir kişi. Bu yüzden aynı anda var olamıyorlar, yedi günlük döngülerle hayat yaşamaya başlıyorlar. Bu da bir süre sonra Elizabeth’in arka plana itildiği ve bu yeni benliğiyle dönüşümlü olarak yaşamak zorunda kaldığı bir düzen başlatıyor.

Film, bir yandan yaşlanma korkusunu ve gençlik takıntısını işlerken, diğer yandan da eğlence sektörünün acımasız doğasını gözler önüne seriyor. Elizabeth, genç ve güzelliği sayesinde Sue’nun kazandığı başarı ve gençlikle baş edemiyor.. Sue’nun hızla ünlü olması, Elizabeth'in özlemini duyduğu hayatı onun gözleri önünde yaşaması, Elizabeth’in duygusal çöküşüne yol açan olayları başlatıyor. 

İlk yarıda etkileyici ve şok edici olan body horror unsurları, film ilerledikçe giderek artan bir yoğunluk kazanıyor. Özellikle Elizabeth'in bedeninin yavaş yavaş çöküşü ve Sue'nun bedenini kontrol etme arzusu, hem fiziksel hem de psikolojik bir gerilim yaratıyor. Ancak bu yoğunluk, filmin ikinci yarısında -en azından bende- yorucu bir hale gelmeye başladı. İlk başlarda heyecan verici olan bu grotesk sahneler, film ilerledikçe çok sık tekrar edildiği için bence izleyici üzerinde aynı etkiyi yaratmamaya başlayabilir. Sonlara doğru film, rahatsız edici unsurları birbiri ardına sıralıyor.

Margaret Qualley ve Demi Moore'un performansları, filmin en güçlü yanlarından biri. Özellikle Qualley'nin Sue olarak ortaya çıkışı, filmin enerjisini bir anda yükseltiyor. Sue'nun sahnelerinde göz kamaştıran bir performans sergileyen Qualley, filmin estetik açıdan da en parlak anlarını yaratıyor. 

Filmin alt metni oldukça zengin. Basitçe anlatmak gerekirse, kadınların yaşlandıkça değersiz görülmesi ve bu algıyı aşmak için kendilerini bir canavara dönüştürme pahasına yaşlanmayı durdurmaya çalışmaları gibi bir tema işleniyor.

Ancak bu mesaja dair iki eleştirim var. İlk olarak, bu konunun tüm ayrıcalıklara sahip bir Hollywood yıldızı etrafında ele alınması, mesajın derinliğini ve etkisini ciddi şekilde azaltıyor. Çünkü kadınların, yaşlandıktan sonra toplum tarafından dışlanması sorunu, modern toplumun en üst kademesinde yaşayan Hollywood aktrislerinden çok, orta sınıf kadınları daha fazla etkiliyor. Bu nedenle, bu tarz bir konu, bizim gibi sıradan insanlar için çok daha etkileyici olabilirdi.

İkinci eleştirim, hem ilk eleştirimin devamı niteliğinde hem de daha genel bir eleştiri. Orta sınıf kadınları üzerinden düşünecek olursak, evet, bu kadınlar hayatlarını tamamen güzellikleri üzerine kurmuyorlar. Kendilerini hem kişisel olarak hem de mesleklerinin gerektirdiği ölçüde geliştirmeleri büyük önem taşıyor. Ancak aynı durum kadın oyuncular için de geçerli değil mi? Nicole Kidman, Helena Bonham Carter, Salma Hayek, Sandra Bullock, Laura Linney, Jodie Foster, Julianne Moore, Emma Thompson, Jamie Lee Curtis gibi birçok 50’lerini geçmiş kadın oyuncu, istedikleri yaşa kadar başarılı şekilde oyunculuk yapabiliyor.

Ancak güzellikleriyle öne çıkan oyuncuların yaşlandıklarında yerlerinin doldurulacağı gerçeği, hem erkek hem de kadın oyuncular için geçerli. Bu durumun kadınlar açısından daha önemli olduğunu inkar etmiyorum. Fakat gençliklerinde bu durumu önlemeye çalışmak, kadın oyuncuların kendi ellerinde değil mi? İlk eleştirimin bu noktada devreye girdiğini tekrar hatırlatmak istiyorum. Kadınların yaşlanınca emekli edilmesi ve değersizleştirilmesi, ünlülerden çok toplumun genelindeki kadınların yaşadığı bir problem. Yönetmenin de bu sorunun farkında olduğunu düşünüyorum, çünkü filmde Elizabeth Sparkle’ı ödüllü ve başarılı bir oyuncu olarak betimlemiş. Bu nedenle, iyi bir oyuncu olmasına rağmen gözden çıkarılmış.

Sonuç olarak, ikinci eleştirim filmden çok toplumsal bir eleştiri. Ayrıca, toplumun bir ferdi olan ve ünlü olmayan bir kadın yönetmenin bu durumu, sıradan kadınlar üzerinden anlatmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.

Buna rağmen, The Substance toplumsal eleştirileriyle düşündürmeyi başaran bir yapım. Kadınların yaşlanma korkusuyla başa çıkmak için nasıl fiziksel ve psikolojik yıkıma uğradıklarını gözler önüne sererken, gençliğin ve güzelliğin her şey demek olmadığına dair güçlü bir mesaj veriyor. Ancak bu mesaj, daha geniş bir toplumsal kesimi hedef alsaydı, daha etkili olabilirdi. 

Filmin teknik açıdan da oldukça başarılı olduğunu belirtmek gerek. Sinematografi, özellikle Sue'nun gençliği ve Elizabeth'in yaşlılığı arasındaki zıtlıkları etkili bir şekilde yansıtıyor. Ses tasarımı ise gerilimi artıran unsurlardan biri olarak dikkat çekiyor. Ses efektleri ve sahne geçişleri, filmin atmosferine katkı sağlayarak izleyiciyi ekran başında tutmayı başarıyor. Filmin uzun süresine rağmen, bu teknik başarılar sayesinde izleyici, sahnelere odaklanmaya devam ediyor.

Sonuç olarak The Substance, modern sinemada body horror sevenlerin çok hoşuna gidecek, düşündürücü ve aynı zamanda rahatsız edici bir film. Margaret Qualley ve Demi Moore’un etkileyici performansları, filmin en güçlü yanlarından biri. Ancak filmin toplumsal mesajı, daha geniş bir perspektiften ele alınmış olsaydı, çok daha derin bir etki yaratabilirdi. Yine de, korku severler için unutulmaz sahneler ve etkileyici bir sinematografi sunan bu yapım, türünün öne çıkan filmlerinden biri olmayı başarıyor.

İyi

"The Substance" body horror için unutulmaz sahneler ve etkileyici bir sinematografi sunan, türü seven ve sevmeyen herkesin keyifli vakitler geçireceği bir yapım.

Uglies (2024) Film İncelemesi

Hiç yorum yok

05 Ekim 2024

 "Uglies 2024" filmi, yayınlanmadan birkaç hafta öncesine kadar hiçbir şekilde dikkatimi çekmeyen, tamamen gözümden kaçan bir yapımdı. Netflix'te böyle bir filmin yayınlanacağını görünce, biraz araştırma yapmaya karar verdim. Araştırmalarım sonucunda, bu filmin bir kitap uyarlaması olduğunu öğrendim. Scott Westerfeld tarafından yazılan Uglies serisi, dört kitaptan oluşuyor: Uglies, Pretties, Specials ve Extras. Kitap serisi dünya çapında oldukça popüler olmuş ve geniş bir okuyucu kitlesi edinmiş. 

Seri, insanların doğal hallerinin "çirkin" olarak kabul edildiği ve toplumda bir yere sahip olabilmeleri için estetik ameliyatın zorunlu olduğu bir gelecekte geçiyor. Bu dünyada gençler, 16 yaşına kadar toplumdan dışlanıyorlar ve ameliyat olup "güzel" kabul edilecekleri günü dört gözle bekleyerek yaşıyorlar. Hikâye, 16 yaşına girmeye hazırlanan Tally adlı bir genç kızın etrafında gelişiyor. Konsept, ilk bakışta oldukça dikkat çekici ve ilgi uyandırıcı. Seriyle ilgili daha fazla bilgi edinmek için biraz araştırma yaptım ve Türkçe basımlarının kapaklarını inceledim. Çirkinler kitabının kapağında aslında oldukça güzel bir kız resmi vardı; Güzeller kitabında ise gözleri büyük, uzaylıya benzeyen bir karakter dikkat çekiyordu. Bu, bana toplumun güzellik anlayışının tamamen çarpık bir hale geldiğini düşündürdü. Yani çirkin kabul edilen kişiler aslında oldukça güzelken, güzel kabul edilenlerin estetik ameliyatlarla yapay ve tuhaf bir görünüme kavuşturulduğunu hayal ettim. Ancak filmi izleyince, bu derinlikte bir yorumun filme aktarılmadığını fark ettim. Estetik ameliyat geçiren karakterler, sadece bir TikTok filtresi eklenmiş gibi yüzeysel bir değişime uğramışlardı. Filmi izlerken çoğu kişi böyle düşünmüştür.

Belki ben birkaç kapaktan etkilenip kendi kendimi bir beklentiye soktum ama sonuç olarak bu durum filmde beklediğim kadar derin bir eleştiri bulamamama neden oldu- biraz da hayal kırıklığı yaşadım. Filmin geri kalanında ise, klasik bir genç yetişkin distopyası izliyoruz. Divergent, Maze Runner ve Hunger Games serilerine oldukça benziyor. Hatta bu yapımlarla aynı kaliteye sahip olduğunu söylemek mümkün. Bu tür filmlerin ortak özelliklerinden biri, genellikle oldukça ilginç bir konsept yaratmaları, fakat bu konsepti ergenlik çağındaki bir ana karakter üzerinden işlemeleri. Böylece geniş bir genç izleyici kitlesine hitap etmeye çalışıyorlar. Elbette bu stratejinin başarılı olup olmadığı tartışılabilir, çünkü kitap serileri ve film uyarlamaları genellikle çok satıyor ve popüler oluyor. Ayrıca, bu tür filmler genellikle tek kitaplık bir hikâyeyi gereğinden fazla uzatarak işliyor.

Filmin başrolünde, Netflix yapımlarında sıkça gördüğümüz Joey King yer alıyor. King’e, Brianne Tju ve Keith Powers gibi oyuncular eşlik ediyor. Özellikle son zamanlarda Türkiye'deki ekstra popülerliğini göz önüne alırsak Joey King hayranları için ilgi çekici bir yapım olabilir.

Filmde aksiyon sahneleri neredeyse yok denecek kadar az. Daha çok bir giriş filmi havasında ve olayların temellerini atmaya yönelik bir anlatı var. Buna rağmen, biraz da olsa CGI'a para harcanmış gibi görünüyor. Özellikle şehirde geçen sahnelerdeki ortamları başarılı buldum. Ancak ormanlık ve okul sahneleri hem mekan olarak hem de atmosfer açısından oldukça kasvetli ve bunaltıcıydı. Gerçi bu, post-apokaliptik bir tür olduğu için kısmen beklenen bir durum. Yine de o tür sahneler sanki hiçbir para harcanmamış ve günü birlik gidip çekilmiş hissi yarattığı için hoşuma gitmiyor. 

Eskiden bu tarz yapımları sinema salonlarında izlediğimizde, ortalama bir prodüksiyon kalitesine ve oyunculuğa sahip olsalar bile, sinematik deneyim sayesinde daha akılda kalıcı oluyorlardı. Sinema atmosferi, filmin eksik yönlerini bir nebze telafi edebiliyordu. Fakat "Uglies" bir Netflix filmi olduğu için, o sinema deneyimi de işin içine girmiyor. Dolayısıyla filmi izledikten birkaç gün ya da en fazla bir hafta sonra hafızanızdan tamamen silinebilecek türden bir yapım.

Sonuç olarak, "Uglies 2024" ilginç bir çıkış noktasına sahip olsa da ortalama bir film olmanın ötesine  geçemiyor. Ayrıca böyle bir konudan beklenebilecek derin bir toplumsal eleştiri için de biraz yüzeysel kalıyor. Yine de distopik gençlik hikayelerini sevenler için, belki de kitap serisini okumuş olanlar için izlenebilir bir seçenek olabilir. Eğer daha önce Divergent ya da Hunger Games tarzında filmleri sevdiyseniz ve hala bu tarz distopik gençliklere doymadıysanız "Uglies" de bu tarzda sizi kısa süreliğine oyalayabilecek bir yapım olabilir.

Eh İşte

"Uglies" ilginç bir çıkış noktasına sahip olsa da bir hafta sonra tamamen unutacağınız ortalama bir film olmanın ötesine geçemiyor.

Kantaro - The Sweet Tooth Salaryman: İlginç bir Japon dizisi (İnceleme)

Hiç yorum yok

27 Temmuz 2021

Merhaba saygı değer Mavililer okuyucuları. Bugün size Kantaro: The Sweet Tooth Salaryman adında ilginç mi ilginç bir Japon dizisinden bahsedeceğiz. 


Diziyi kısaca özetlemek gerekirse baş roldeki tatlı manyağı Kantaro'nun Japonya'daki tatlıcılara olan gezileri ve birbirinden ilginç tatlıları deneyimlemesini konu ediniyor. Aynı zamanda bu tatlıları yerken orgazm yaşacak kadar manyak olduğu için bir yandan da baş karakterimizin yaşadığı kafaya tanık oluyoruz.

Netflix'in yaptığı ilk Japon dizisi değil ancak benim izlediğim ilk Netflix orijinal Japon dizisi oldu. Erased adlı diziyide listeme eklemiştim fakat daha izleme fırsatı bulamadım. Onu izledikten sonra yazmaya değer bir şey ortaya çıkarsa onun hakkında da bir yazı paylaşabilirim.

Neyse. Dizi bilişim sektöründeki işinden mesai saatleri içinde tatlı yemeye gitmek için ayrılan ve gün içerisinde tatlı dükkanlarına gidebilmesini sağladığı için bir yayınevinde satış danışmanlığı işine giren Kantaro’nun hikayesini anlatıyor. Kantaro burada işe girerek her gün farklı tatlıcı dükkanlarına giderek farklı tatlıları deneyimliyor. Her bölüm farklı tatlıları yiyişine tanık oluyoruz. Bir yandan da yayınevinde yaşadığı olaylar yan hikaye olarak ele alınıyor.


Dizi Tensei Hagiwara tarafından yazılan bir manga uyarlaması ancak ulaşılması çok kolay olduğunu söyleyemem. Türkçe bulamıyorsunuz, İngilizce bulmaya ise uğraşmanız gerek. Ancak üstüne çok düşülecek bir yapım olduğunu söylemeyeceğim. Sadece dizisini izleseniz bile çok şey kaybetmezsiniz. Ancak tatlılara ve Japon yemek kültürüne özel bir ilginiz varsa üzerine gitmenizde fayda var çünkü seri aynı zamanda Japon tatlıları hakkında önemli bilgiler barındırıyor. 

Sonuç olarak yemek yerken birşey izleyeyim veya boş zamanlarda kafa dağıtayım diyorsanız bu dizi tam size  göre. Diziyi Türkçe altyazılı bir şekilde Netflix üzerinden izleyebileceğinizi de unutmayın. 

Şimdilik bizden bu kadar. Bir sonraki inceleme yazısında görüşmek üzere. 

Gate.io Borsa Kullanım Rehberi (2021)

Hiç yorum yok

14 Mayıs 2021

Merhaba sayın Mavililer okuyucuları. Bu yazımızda son zamanlarda gittikçe popülerliğini arttıran Gate.io borsasını kısa ve öz bir şekilde size tanıtacağız. 

Gate.io , 2017 sonbaharında kurulmuş bir kripto borsasıdır. Platform, Gate Technology Inc şirketinin bir parçasıdır ve Virginia, ABD'de bir kayıt adresine sahiptir. Siteye üye olduktan sonra sonra sağ üste köşedeki dil seçme aracını kullanarak rahatlıkla Türkçe yapabilir ve Türkçe olarak kullanabilirsiniz.

 

Binance varken Gate.io neden kullanılır?

Gate.io'da Binance'da listelenmemiş, yeni başlamış coinlere ulaşabilirsiniz. Yeni ve yükselme ihtimali olan çoğu proje ilk önce Gate.io'da listelenmektedir. Ayrıca Gate.io'nun sahibi olduğu GT Token'ı cüzdanınızda bulundurarak ekstra avantajlara da sahip olabilirsiniz.


Gate.io'ya nasıl para yatırılır?

Gate.io, en büyük yirmi kripto para borsasından biridir. Platformun ayırt edici bir özelliği, fiat para birimlerinin (Dolar, Euro, Türk Lirası gibi) olmamasıdır. Yani Gate.io hesabınıza para yatırmak ve bunları çekmek için kullanıcılar yalnızca kripto para birimini kullanabilir. Tüm bu işlemler Cüzdanlar sütununa gidilerek gerçekleştirilebilir. Hesaptaki minimum yatırımın boyutu, seçilen para birimine bağlıdır. Bitcoin ise, minimum eşik 0.0001 BTC'dir.

Bu yüzden Gate.io hesabınıza para yatırmak için Binance TR, BTCTurk veya Bitexen gibi Türk Lirası yatırabileceğiniz borsalardan birini kullanabilirsiniz. Bu sitelere para yatırdıktan sonra paranızı USDT'ye dönüştürüp ardından da Gate.io hesabınıza atabilirsiniz. 


Gate.io hesabına nasıl USDT gönderilir?

Gate.io hesabınıza USDT ve diğer para birimlerini göndermek için ilk önce hesabınıza giriş yapın. Ardından Wallet kısmındaki Deposit sayfasına girerek yatırmak istediğiniz para birimini seçin. Chain olarak TRON/TRC20 gibi daha az kesinti yapan blokzincirlerini tercih etmeyi de unutmayın. Blokzincirini de seçtikten sonra size QR kod ve altında cüzdan numarası verecek. O cüzdan numarasına minimum 10 dolar olacak şekilde Gate.io'nun desteklediği bütün paraları gönderebilirsiniz. Gönderdiğiniz para birkaç dakika içinde Gate.io hesabınıza geçecektir. 



Gate.io hesabındaki para nasıl çekilir?

Para göndermede olduğu gibi, hesabınızdaki parayı USDT'ye çevirerek yerli sitelerden birine gönderebilir ve o şekilde rahatlıkla banka hesabınıza çekebilirsiniz.


Linke tıklayarak Gate.io'ya üye olabilirsiniz.

Undone: Amazon Prime'da izleyebileceğiniz kaliteli bir dizi (İnceleme)

Hiç yorum yok

11 Kasım 2020

Merhaba sevgili Mavililer okuyucuları. Bugün sizlere Amazon Prime Video'da izlediğim efsane bi diziden bahsedeceğim. Netflix'de yayınlansa herkesin konuşacağı bir diziyken sırf Prime'da yayınlanıyor diye kıyıda köşede kalmış bir yapım olduğunu düşünüyorum. Halbuki hem konusu çok güzel, hem oyuncu kadrosu şahane hem de estetik açıdan diğerlerinden çok farklı. 
 


Konu
Dizinin ana karakteri küçükken babasını kaybetmiş biri olan Alma. Alma'nın bir de yakın zamanda evlenecek olan küçük kardeşi var. Alma araba sürerken dikkatini kaybediyor ve bir kaza geçiriyor. Kazanın ardından da gözlerini hastanede açıyor ve özel güçlerinin olduğunu fark ediyor. Konudan daha fazla bahsetmek istemiyorum çünkü anlatarak izleme keyfinizi kaçırmak istemiyorum. 



Estetik
Dizi gerçek görüntülerle çekildikten sonra üzerine 3D efektler, 2D efektler ve yağlı boya çizimleri eklenmesi sonucunda ortaya çıkıyor, basit haliyle rotoskop animasyon olarak da tanımlayabiliriz. Dizi, rotoskop animasyon denilen bir yöntemle hazırlanmış. Yani oyuncularla gerçekten çekiyorlar, daha sonra da çizerler oturup her bir kareyi boyuyor. Bunun üzerine de 3D ve 2D efektler uygulayarak son haline getiriyorlar. Kamera arkasını izlerseniz daha iyi anlarsınız. Karakterlerin arkaplanlarını da ressamlara sulu boya yaptırarak hazırlatmışlar. Ekşi Sözlük'de bir yazarın hesalamasına göre dizinin 1 dakikası için ortalama 840 kare boyanıyor. Gerçekten deli işi. 
 
 

Oyuncu Kadrosu 
Başrolde Alita: Savaş Meleği ve Labirent serisinden tanıdığımız Rosa Salazar var. Breaking Bad ve Better Call Saul'dan tanıdığımız Bob Odenkirk'de Alma'nın ölen babasını canlandırıyor. Bunun dışında Daveed Diggs (Hamilton), Angelique Cabral, Constance Marie gibi oyuncular da var. Benim en garibime giden ergenlik dizimiz Teen Wolf'da oynayan Tyler Posey'nin rahibi canlandırması oldu. 


Sonuç
Undone hem tarz olarak hem de konu olarak çok farklı bir dizi. Zamanda yolculuk konseptini seviyorsanız, dizinin estetik tarzı hoşunuza gittiyse ve biraz beynim zorlansın diyorsanız bi şans vermeniz gerekiyor.

Forum'da okumak için: https://forum.mavililer.com/d/175

Hangisini Almalısınız: Amazon Prime ve Netflix Karşılaştırması (İnceleme)

Hiç yorum yok

18 Ekim 2020

Türkiye'ye geldiği ilk günden beri Netflix kullanan biri olarak Netflix'in artık beni sıktığını, içeriklerinin tekrar ettiğini ve ilgimi çekmediğini fark ettim. Bu yüzden de legal alternatifler arasında Amazon Prime tüketici dostu bir fiyatlandırma ile streaming pazarına hızlı bir giriş yapınca ben de buna bir şans vermek istedim. Bu yazıda da iki platformdan birini tercih edecek ama kararsız kalmış kişiler için bir fikir oluştırması için Prime Video ve Netflix'i karşılaştıracağım. 

NOT: Tamamen kişisel bir karşılaştırmadır. Liste, iki servisten birini tercih etmeyi düşünenler için hazırlanmıştır. Paranız varsa ikisini de alın. 


1- ARAYÜZ

En basitinden başlayalım. Kullandığınız uygulama ne olursa olsun en önemli unsurlardan biri kullanışlı bir arayüze sahip olması. Kullandığınız uygulama isterse dünya barışını sağlayacak olsun eğer neyin nerede olup olmadığını hızlı ve kolay bir şekilde anlayamıyorsanız uygulama sınıfta kalmış demektir. Arayüz kıyaslamasında Netflix açık ara daha önde duruyor. Netflix'de içerikleri daha kolay keşfedebiliyorsunuz, anasayfa daha dolu, göze daha çok hitap ediyor ve daha hızlı. 

Amazon'un hem internet sitesi, hem de mobil uygulaması oldukça hantal hissettiriyor. Anasayfadaki slider kullanışsız, öylesine konuşmuş gibi. Ayrıca Netflix'deki "i" simgesi gibi bir şey olmadığı için anasayfada izlediğiniz son dizilerin kendi sayfasına doğrudan gidemiyorsunuz.

Kazanan: Netflix


2- PLAYER

Şimdi de streaming platformlarının en önemli kısmına geldik. Bu kısımda gerçekten kimin daha iyi olduğuna karar vermekte oldukça zorlandım. Çünkü ikisinin de kendisine göre artısı eksisi var. İlk önce Amazon'un X-Ray adı verdiği özelliğe bayıldım. 


Bu özellik sayesinde izlediğiniz dizide ekranda hangi oyuncu varsa onun ismini görebiliyor, ismine tıklayarak kısa bir bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Amazon aynı zamanda IMDb'ye sahip olduğu için verileri oradan almış. Bunun yanı sıra izlediğiniz an hangi şarkı çalıyorsa onun ismini de görebiliyorsunuz. 


Sahneye geç butonuna bastığınızda da çalan şarkının olduğu kısma doğrudan ulaşabiliyorsunuz. X-Ray özelliği dışında Oyuncu Kadrosu, Bonus İçerikler gibi bir çok sekme de mevcut. Açıkçası bunlar bana gereksiz geldi. Playerı çok fazla karmaşıklaştırmış. Oyuncu Kadrosunu görmek istesem zaten dizinin info kısmından bakabilirim. Her bölüm bu hangi oyuncu diye bakacak halim yok. X-Ray hakkındaki bir diğer olumsuz yorumum da Türkçe'de çok iyi çalışmaması. Hangi saniye hangi oyuncunun olduğunu isabetli bir şekilde gösteriyor ama bazen çalan müziği göstermiyor. Bu büyük ihtimalle Türkçe dil seçili olduğu için böyle. Çünkü arada sırada "Ekstra X-Ray özellikleri için dil ayarlarını İngilizce olarak değiştirin" gibi uyarılar çıkarıyor. Bunun dışında Amazon'ın playerında bir takım teknik problemler yaşıyorum. Bunu yaşayan sadece ben miyim bilmiyorum ama bazen altyazılar bir süre gözükmüyor. Kapatıp açınca veya bir süre altyazısız izledikten sonra kendiliğinden geliyor. 

Netflix'in playerı ise oldukça sade, temiz. X-Ray gibi ekstrem özellikler yok. YouTube playerına daha çok benziyor. İki player arasındaki bir diğer farkta Netflix'te diğer bölgelerdeki dublaj ve altyazıları seçemezken Amazon'da hepsine ulaşabiliyor olmanız. Netflix'de bu sinirimi bozan bir özellikti.  Diğer ülkelerin dublajı nasıl olmuş diye merak edip bakmak istiyorken bunları bana göstermemesi saçma geliyordu. Amazon'un böyle bir kilit koymaması iyi olmuş. 

Kazanan: Amazon


3- İÇERİK

Bu konuyu çok uzatmaya gerek yok. Amazon Prime içerik bakımından oldukça zayıf. Evet, orijinal kaliteli içerik ilk başta göz doldurucu geliyor. Film kalitesinde bir çok dizisi sizi uzun süre meşgul tutabilir ama kaliteli içerik de bir yere kadar. Film arşivi oldukça zayıf. Çoğu eski ve ucuz filmlerden oluşuyor. Amazon Prime'un Filmler ksımına ilk girdiğimde 2000'lerdeki bi korsan DVD dükkanına girmişim gibi hissettim. 

Netflix çoğunlukla çer çöp ile doldursa da bu çer çöpün içinden güzel içerik çıkma ihtimali de var. Zaten olasılık olarak da çok fazla eklenen içerikler arasında sizin beğeneceğiniz bir içerik çıkması daha fazla.

Kazanan: Netflix


4- YERELLEŞTİRME

Amazon bazı içeriklere keşfet diye bir bölüm koymuş. Burası özetle interaktif bir sayfa. The Boys'u örnek vermek gerekirse iki tarafı da anlatan karakter sayfalarından oluşuyor. Bu özellik ilgi çekici olmasına rağmen tamamen İngilizce bırakılmış. 


Ayrıca dizi hakkındaki bonus videolar da çevrilmemiş. 30 saniyelik videoların bile çevrilmemesi bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Ayrıca The Boys'un en önemli Prime içeriklerinden biri olduğunu ve The Boys'un bile bu kadar ihmal edildiğini düşünürsek yerelleştirmede çok büyük sıkıntılar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 


Netflix yerelleştirme konusunda daha başarılı. Bunun böyle olması dört yıldır Türkiye pazarında olması değil. Netflix'in başarılı yerelleştirme politikası. Netflix'in çoğu içeriğinde Türkçe dublaj mevcut. Amazon'da ise Türkçe dublajlar eski filmlerde var ve bunların sayısı oldukça az. 

Kazanan: Netflix


5- ALTYAZI

Netflix içeriklerinde Türkçe altyazısı olmayan bir yapıma denk gelmedim. Altyazı kalitesi her zaman mükemmel olmayabiliyor fakat açtığınız her içeriğin Türkçe altyazılı olduğundan emin bir şekilde açıyorsunuz. Amazon'da ise (en azından şuan) durum çok vahim. Birçok içerik denedim ve çoğunda Türkçe altyazı bulamadım. 

Kazanan: Netflix


6- DESTEK

Amazon destek kısmında daha başarılı. Sadece Prime Video olarak değil, genel olarak çoğu Amazon sorunu @AmazonHelp adlı Twitter hesabı ile iletişime geçerek kolayca çözülebiliyor. Bu hesaba Türkçe tweet atarak yaşadığınız sorunlar hakkında destek alabilirsiniz. Deneme yapmak için sabah 8'de bir tweet attım, 5 dakika sonra cevap geldi. Sorun çözülür mü çözülmez mi bilmiyorum ama hızlı iletişime geçmeleri takdire şayan. Tabi Amazon'un Türkiye'deki destek sistemi sadece göstermelik de olabilir. Çünkü Twitter hesabı sadece not aldık diye cevap veriyor. Başka bir geri bildirim almıyorsunuz. Geri bildirim alabileceğiniz "Bize Ulaşın" sayfası da çalışmıyor. 


Netflix Twitter'dan destek sunmuyor. Netflix Türkiye hesabı arada sırada bazı kişilere cevap yazıyor ama Amazon'un yaptığı gibi bir hizmet söz konusu değil. Destek almak için Yardım Merkezi adlı sayfaya gitmeniz gerekiyor. Bu sayfadan anında İngilizce desteğe bağlanabiliyorsunuz. Eğer Türkçe destek almak isterseniz Netflix uygulaması üzerinden Türkçe canlı desteğe bağlanma imkanınız da var. Birkaç sene önce canlı desteğe bağlanmıştım ve sorunumu hızlı bir şekilde çözmüşlerdi. 


Kazanan: Netflix


7- FİYAT

Amazon Prime, aylık 7 TL'lik fiyatlandırmasıyla Netflix'den daha uygun bir fiyat sunuyor. Herhangi bir video kalitesi kısıtlaması olmadan 6 cihazda erişime açılırken aynı anda sadece 3 cihazda da izleme yapabiliyorsunuz. 

Netflix'de ise 18 TL'ye, SD kalitede aynı anda sadece 1 kişi izleyebiliyorsunuz. Aynı anda iki kişi HD izleyelim derseniz 30 TL ödemeniz gerekiyor. Yok ben aynı anda 4 kişi, 4K izlemek istiyorum derseniz 42 TL'yi gözden çıkarmanız gerek. Enpara ve Papara gibi uygulamaları kullanarak Netflix'e verdiğiniz fiyatı yarıya düşürmeniz mümkün. Mesela ben HD paketi kullanıyorum ve 15 TL ödüyorum. Bu şekilde düşünürseniz Netflix sunduğu hizmet ile parasını daha fazla hakediyor. Çünkü isterse 1 TL olsun, kullanmadığınız hizmete 7 TL vermek için bir gerekçeniz yok. Amazon Prime'ın 30 günlük deneme sürecinde istediğiniz içerikleri izlerseniz devam ettirme amacınız da kalmaz.  Bu yüzden içerik kıyaslaması yaparak ikisini fiyat konusunda aynı seviyede görüyorum. 

Kazanan: Netflix & Amazon


Sonuç olarak player ve fiyat hariç Netflix diğer her konularda daha önde. Fakat Amazon'un gelişime açık olduğunu ve bu söylediğim problemlerin bir ayda bile çözülebileceğini göz önünde bulundurmamız gerek. Altyazı ve arayüz sorunu rahatlıkla çözülebilir. İçerik de zamanla artar. Yüzüklerin Efendisi dizisi gibi yakın zamanda gelecek Amazon Prime orijinallerini de düşünürsek Türkiye pazarında önemli bir rol oynayacak gibi gözüküyor.

Yaz Sezonunun En Büyük Hayal Kırıklığı Yaratan Animesi: Rent-A-Girlfriend (İnceleme)

Hiç yorum yok

09 Ekim 2020


 Rent-A-Girlfriend yaz sezonunun en iyi animelerinden biriydi. Henüz sezon başlamadan önce Crunchyroll'un gözümüze sokması ile 10/10 waifu'lar popülerliğinin yadsınamaz nedenleri. Bu furyaya kapılan ve düzenli olarak bölümlerini takip eden ben, bu animenin neden berbat ve bir o kadar da muhteşem olduğunu analatacağım.

 Ana karakterimiz Kazuya Kinoshita; üniversiteli, yalnız bir genç. Hayatının aşkını bulduğunu sanıp aniden terk edilen Kazuya, çareyi internetten kız arkadaş rolü yapan kişileri kiralamakta buluyor. Sitenin en popüler çaylağı Chizuru Mizuhara'yı kiralayıp hayatını bir çıkmaza sokuyor ve olaylar böylece gelişiyor. 

 Hikayenin kalanını henüz izlememişseniz animeyi izleyerek öğrenebilirsiniz, bu başlıkta her olayı tek tek ele almayacağız.

 

Neden Muhteşem?

 


 Anime, hikayesi olarak oldukça zengin. Akıcı ilerliyor ve çizimleri olağanüstü. 2. sezonu onaylandı, bu yüzden hikayeyi çok beklemeyeceğiz. Harem animesi ve başta bahsettiğim gibi kızların hepsi; iyi tasarlanmş, iyi düşünülmüş tipler. Eğlenerek izlenen bir anime. Fakat:

 

Neden Berbat?

Ana karakterden az çok bahsettik. Yalnız ve ezik bir tip. Bu animenin en kötü yanı, artılar kısmında değindiğimiz harem türü olması. Ana karakter sürekli saçmalıyor, yanlış kararlar veriyor, diğer karakterleden ezikliğini saklamak için biz izleyenlere ezikliğini gösteriyor. Her bölüm daha da sinir bozucu hale geliyor. Harem hikayesinin uzaması için de bu gerekiyor ne yazık ki. 

Ayrıca hikaye güzel ama ilk sezon sadece 12 bölüm. Sezon finali çok ortada bırakıyor, daha da kötüsü bölüm bence sezonun en kötü bölümü


Bütün bunlara rağmen 2. sezonu heyecanla bekliyoruz. Haremin büyüsü de bu olsa gerek. Takipte kalın sevgili Mavililer okurları.

© all rights reserved
made with by templateszoo